6 Şubat depremlerinin 2. yıldönümü:

Suçlular hala işbaşında!

İşçi sınıfı ve emekçiler, başta 6 Şubat depremleri olmak üzere en sıradan doğa olaylarının kitlesel insan kıyımına dönüşmesine yol açan bu ölüm ve sömürü düzeninden hesap sormadığı sürece, yazık ki kapitalizmin sebep olduğu felaketlerin sonu gelmeyecektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 06 Şubat 2025
  • 04:00

Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. İnsanı geri plana itip, rantı esas alan Saray rejiminin politikaları, doğal bir olayın korkunç yıkımlara ve insan kıyımına dönüşmesine zemin hazırladı. Bilim insanlarının uyarılarını elinin tersiyle iten rejim, depremlerin güncel bir risk olduğu bilinmesine rağmen geçtiğimiz yıllarda “İmar Affı” ilan ederek siyasi rant da devşirdi. “Af” ile depreme dayanıklı olmadığı bilindiği halde ruhsat verilen konutların büyük bir çoğunluğu içindekilere mezar oldu. Bu açık gerçeğe rağmen, felakete zemin hazırlayanlar olup bitene “kader” diyerek yakalarını sıyırmaya çalıştılar.

İnsanları tam bir vurdumduymazlıkla ölüme terk eden rejim, aradan geçen iki yıl içinde depremzedelerin sorunlarını çözmek bir yana, bir yığın yeni sorun yarattı. Konutların birer mezara dönüşmesinden birinci derecede sorumlu olanlar işbaşında kaldılar ve deprem sonrası süreçte de insanı hiçe sayan icraatlarına devam ettiler.

Doğal bir olayı insan kıyımına çeviren rant politikalarında ısrar eden AKP-MHP iktidarı, depremde kentlerin yıkılmasını “Allahın lütfu” saydı. Saray rejiminin şefi Tayyip Erdoğan, yüz binlerin ölmesi konusunda “Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” dedi. Ona göre bu büyük insan kıyımından “kader planını çizen” sorumludur. Bu zihniyete göre ranta dayalı imar politikası ya da siyasi rant devşirmek için ilan edilen imar aflarının bir etkisi bulunmuyor. Hatırlanacağı üzere Erdoğan, Soma’da katledilen 301 maden işçisi için de “Bu işin fıtratında var” demişti. Kameralar önünde bu kadar pişkince laflar edebilen Erdoğan, büyük insan kıyımlarından sorumlu olmasına rağmen tam bir umursamazlıkla bildiğini okumaya devam etti, ediyor. Bu zihniyetin son ama sonuncu olmayacağı kesin olan kurbanları, Bolu Kartalkaya’da yanarak ya da dumanda boğularak can verdiler.

Büyük bir insan kıyımına neden olanların hiçbiri hesap vermedi. Tepedeki Erdoğan’dan alttaki görevliye kadar istifa eden tek kişi bile olmadı. Tümü de yeni insan kıyımlarına davetiye çıkaran zihniyetleriyle ara vermeden işlerine devam ettiler. Kaldı ki, istifa etseler de suçları sabittir ve onlardan hesap sorulması gerekir. Onlardan hesap sorabilecek güçte bir toplumsal hareket olmadığı için makam koltuklarını işgal etmeye devam edebiliyorlar.

Yüzbinlerin ölümü karşısında kılı kıpırdamayacak kadar acımasız, insan hayatını hiçe sayacak kadar umarsız, yıkılmış kentlere baktığında ranttan başka bir şey görmeyen bir zihniyetin iktidarda olması, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Bu zihniyeti temsil eden Saray rejimi, katil müteahhitlere de kalkan oldu. Elbette bunların çoğu yandaş müteahhitti. Rejimin aparatı haline getirilen yargı neredeyse hiçbir sorumluyu ciddi anlamda yargılamadı. Hakkında dava açılanlar ise halen “firari sanık” diye anılıyor. Depremzedeler yakınlarını kaybetmenin acısını çekerken, katillerin iktidar tarafından korunması, acılara kahredici boyutlar ekledi.

***

Gerici-faşist rejim ve etraflarındaki inşaat şirketleri yıkılan kentleri el ovuşturarak izlediler. Öyle ya, hayal bile edemeyecekleri genişlikte inşaat alanları açıldı onlar için. İştahları o kadar kabardı ki, depremzedelerin atadan kalma zeytinliklerini bile söktüler, tarım arazilerine el koyup TOKİ siteleri dikmeye başladılar. Hedefleri depremzedelere konut inşa etmekten ziyade, “fırsat bu fırsat” diyerek depremzedelerin arazilerine el koyup, inşaat alanlarını alabildiğine genişletmekti zira. Yıkılan kentler imar edilmeden önce zeytinlik alanlara, tarım arazilerine TOKİ’leri inşa ettiler.

Öncelikleri rant olduğu için depremzedelerin hiçbir temel sorununa gerçek çözüm üretmediler. Bölük/pörçük işlerle süreci bugünlere kadar taşıdılar. Ne sağlık ne eğitim ne toplu taşıma ne de altyapı sorunlarına gerçek çözümler üretmek gibi bir dertleri olmadı. Yerel seçimlerden önce Antakya’ya giden Erdoğan, AKP’ye oy vermemeleri durumunda kente hizmet gitmeyeceğini söyleyerek tehdit etti. “Bir yıldır hizmet alabildiniz mi? Alamadınız” diyerek suçunu açıkça itiraf da etmişti.

 ***

Aradan iki yıl geçti. Yazık ki ne tepedeki ne de alttaki suçlulardan hesap sorulabildi. Zira üsttekiler alttaki suç ortaklarını korudular. Düzen yargısının hesap sorması da mümkün değil. Çünkü iktidardaki suçluların emriyle hareket ediyor. Depremlerde yaşanan insan kıyımının hesabını sormak ancak depremzedelerin ve emekçilerin mücadelesiyle mümkün olabilirdi. O koşullarda yargı da farklı tutum alır, hiç olmazsa kağıt üstündeki yasaları uygulamak zorunda kalırdı.

Hesap sorulamadığı için suçlular halen makamlarında oturuyorlar. Böylece yeni suçlar işliyor, kurbanlarına yenilerini ekliyorlar. Kendi kendilerine tutum değiştirmeleri ise beklenmiyor. Zira bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü onlar, Ne 17 Ağustos depreminde, ne Soma’daki madenci katliamında ne 6 Şubat depremlerinde ne tren kazalarında ne de başka “facialarda” yaşamını yitirenleri zerre kadar umursuyorlar. Bundan sonra da umursamayacaklar. Bu, onların “fıtratına” aykırıdır. Çünkü insan yaşamı kapitalistleri de onların iktidardaki temsilcilerini de ilgilendirmez. Onlar için esas olan “felaketlerin” ardından elde edecekleri ekonomik ve siyasi ranttır.

Hal böyleyken; işçi sınıfı ve emekçiler, başta 6 Şubat depremleri olmak üzere en sıradan doğa olaylarının kitlesel insan kıyımına dönüşmesine yol açan bu ölüm ve sömürü düzeninden hesap sormadığı sürece, yazık ki kapitalizmin sebep olduğu felaketlerin sonu gelmeyecektir. Bu vahşi kapitalizmin temsilcisi dinci-faşist rejimin insan öğüten çarkları dönmeye devam edecek…