Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Şubat 2023 Depremleri 2. Yıl Raporu’nu yayınladı.
TTB, rapora ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Depremin ikinci yılında ‘Barınma ve Sağlık’ konusuna odaklanılmıştır. Barınma ihtiyacı, yaşanan birçok sorun ile de doğrudan ilişkilidir. Ancak iktidarın barınmayı sığınılacak bir alan gördüğü deprem bölgelerine yaklaşımından anlaşılmaktadır. Oysaki deprem illerinde yüzbinlerce insan; mahremiyetin kalmadığı, sosyal alanların çok sınırlı olduğu, madde bağımlılığının, şiddetin, güvenlik endişelerinin arttığı, su ve elektrik kesintilerinin sık yaşandığı, ulaşımın kolay olmadığı, kamusal hizmetlerden mahrum, dar, sıkışık ve dip dibe yerleştirilen 21 m2’lik konteynırlarda hayatta kalma mücadelesi veriyor ve bunu istemiyor.”
Raporun devamında barınma krizine ilişin şunlar ifade ediliyor:
“Mevcut durumu barınma krizi haline getiren, konut sorunu değil yukarıda bahsettiğimiz gereklileri sağlayan barınma hakkının engellenmesidir. Yaşadığımız, kentin yeniden inşası değil; toplum sağlığını, güvenli şehirleşmeyi, bilimi yok sayan ‘hızla yaptık’ demek için yapılmaya çalışılan konut üretimidir. Dünyanın birçok ülkesinden bilim insanları Şubat 2023 depremlerinin etkisini yerinde görmek, depremin etkisine göre deprem yönetmeliklerini ve yapılacak konutların imar planlarını revize etmek için Türkiye’ye gelmiştir. Ülkemizde ise yönetmeliklerde bilimsel revizyon bir yana; tarım arazilerine, fay hatları üzerine konutlar yapılmaya devam edilmektedir.
…
Peki ne pahasına?
1- Ekokırım pahasına; doğanın yok edilmesi, daha da inceltirsek tarım alanları, zeytinlikler, meralar, sulak alanlar, vadiler vb. yaşam için önemli olan doğal varlıklar pahasına…
2- Sosyal cinayetler pahasına (hava kirliliği cinayetleri, işçi cinayetleri, trafik cinayetleri vb)…
3- Gıdaya erişim ve ücretsiz okul öğünlerini kaldırarak çocukların sağlıklı büyüme gelişme hakkını yok etme pahasına…
4- Okul terkleri, erken yaşta çalışmaya başlama; erken yaşta evlenme ve doğum yapma ile kız çocuklarını karanlıklara sürükleme pahasına…
5- Enerji şirketlerinin sorumluluğundaki yatırımları yapmaması; bu durumun denetlenmemesine bağlı elektrik kazaları ve bu yangınlar nedeniyle kaybedilen yaşamlar pahasına…
6- Yıkılan, kullanılamaz hale gelen sağlık kurumlarının yapılmaması; sağlık hizmetlerinin verilememesi pahasına…
7- Toplama kamplarına benzer Konteynır Geçici Yaşam Alanları ile bozulan toplumun ruh sağlığı pahasına…”
Raporda son olarak şunlar ifade edildi:
“Kentleri emeklerimizle bizler var ediyorsak, emeğimizin ürünü olan kentlerimiz üzerinde de bizim söz hakkımız olmak zorundadır. Kent hakkı mücadelesi, toplumsal sağlık mücadelesidir. Bu hakka sahip çıkma sorumluluğu da toplumun sağlık emekçilerine, sağlık emekçilerinin de topluma karşılıklı görevidir. ‘Emek bizim söz bizim!’ dediğimiz ve bunun için mücadele verdiğimiz gibi; ‘Kent bizim söz bizim!’ demek, bunun için de mücadele etmek hepimizin görevidir. Sağlığın ve toplumun karşısındaki rantçılara karşı yıkılan kentleri hep birlikte ayağa kaldırma; sağlıklı bir gelecek sağlıklı bir kent için mücadele verme sözümüzü depremin ilk günü verdik ve bu sözümüzün arkasında olacağız.”