Kartalkaya Kayak Merkezi’ndeki Grand Otel’de yaşanan katliam, sistemdeki çürümenin vardığı boyutu bir kez daha gözler önüne serdi.
Günlerce katliama dair otelin sahibi kapitalist, bakanlık ve belediye arasında “sorumluluk savma savaşı” yaşandı. Katliam günü can pazarı yaşanırken, AKP iktidarının şefinin konuşması beklendi. Ancak sonrasında katliamın boyutları hakkında resmî açıklama yapıldı. Ölenlerin sayısının 78 olduğu kademeli bir şekilde, tabir uygunsa alıştıra alıştıra açıklandı.
Meslek odalarının verdiği bilgiler, gazetecilerin gözlemleri, hazırlanan raporlar otelin yangın öncesinden yangın anına ve sonrasına dair yapılanları, eksiklikleri, ihmalleri, tercihleri teker teker ortaya koydu. Otel’in ilk izinleri alması, denetlenme süreci, aldığı teşvikler ve “tercih edilmeyen önlemler” günlerce konuşuldu. Otelin yapısında kullanılan ağaç türü, yangın merdiveni, uyarıcıların bulunmaması, yangın söndürme sisteminin yokluğu, itfaiyenin yangın mahalline yetişmesi vb. konular üzerine tartışmalar yapıldı. Otele ulaşımın 45 dakika sürdüğü ve bağlantı yolu projesi olduğu ortaya çıktı. Oteli daha önce üç sigorta şirketinin “eski ve riskli yapı” diyerek sigortalamadığının belgeleri sergilendi. Grand Kartal Otel’e belge veren FQC Global firmasının yetkilisi Seda Ergün, otele yangın değil, “Sürdürülebilir turizm” belgesi verdiklerini söyledi.
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklamada özellikle eski yapıların yasal muafiyetlerine ve denetim mekanizmalarının işlevsizliğine dikkat çekildi. 2017 yılında yapılan bir mevzuat değişikliği ile 2007 öncesinde yapılan binaların “mevcut yapı” olarak adlandırıldığı, bununla eski yapıların kurallara uygun bir yangın algılama, uyarı ve söndürme sistemiyle donatılmaktan muaf tutulduğu belirtildi. Ayrıca 2012 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile yangın algılama, uyarı ve söndürme sistemlerinin ruhsatlandırma aşamasında itfaiyenin sistemleri kontrol edip görüş alması uygulamasının, "bürokrasinin azaltılması" adı altında kaldırıldığını unutmamak gerekir.
Bakan “otel sahibi”, kapitalist “yönetim kurulu üyesi”
Grand Kartal Otel’in sahibi Halit Ergül’ün Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kurumlardan Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nda (TGA) Yönetim Kurulu Üyesi olduğu anlaşıldı. TGA, Türkiye turizminin tanıtılması ve geliştirilmesinden sorumlu devlet kurumudur. Otel 2 Mart 2024 ve 14 Aralık 2024’te TGA’ya bağlı FQC Global firmasından “Sürdürülebilir Turizm Programı Sertifikası” aldı. Haziran 2024’te “Sürdürülebilirlik sertifikası” kapsamında otel çalışanlarına verilmesi gereken İşçi Sağlığı ve Güvenliği (İSG), ilk yardım ve yangın eğitimlerini tamamlayamadığı ortaya çıktı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy aynı zamanda ETS Tur’un da sahibi. ETS Tur reklam yapıyor ve otellerden pay alıyor. Otelin reklamını yapan ETS Tur’un sahibi olan Mehmet Nuri Ersoy, aynı zamanda oteli denetlemekle görevli. Tam bir “kimin eli kimin cebinde” hali. Bu kirli ilişkiler ağı iktidarla yandaş kapitalistlere büyük ayrıcalıklar sağlarken, müşteriler ve turizm işçileri için ölüm tuzağına dönüşüyor.
***
Yangında ölen 78 kişinin arasında turizm işçileri de var. 21, 24 ve 25 yaşlarında otelde çalışan Eslem Uyanık, Esra Nazik, Şevval Şahin ve Dilara Ermanoğlu katliamda hayatını kaybetti. Turizm sendikasızlığın, keyfi ve ağır çalışma koşullarının dayatıldığı kölelik düzeninin aynası olan bir sektördür. Bu sektörde “denetimsizlik ve kuralsızlık” örgütsüzlükle birlikte kendini “kural” haline getirmiş. Kara paranın aklandığı, rant düzeninin işlediği bu sektörde 2024 yılında toplamda sadece 56 işletme için toplu iş sözleşmesi yetki belgesi verilmiş.
Türkiye turizm sektörü açısından ilk on ülke içerisinde yer alıyor. Ancak sektörde çalışan işçilerin örgütsüz olması, çalışma sürelerinin sınırlı olması ve güvenceden yoksunluk nedeniyle çalışma koşulları kölelik dayatmalarını içeriyor.
Grand Otel’de bir gece konaklamanın bedeli en az 30 bin, en çok 50 bin liradır. Tüm kazancına rağmen yağmurlama sistemlerini kurmuyor. Otelin tutuklanan muhasebe müdürü benzer bir şeyi ifadesinde söylemiş. Otel sahipleri bunu yaparken de son derece rahatlar. Zira AKP’ye yandaş oldukları için kimsenin onlardan hesap soramayacağını var sayıyorlar.
Otel sahibi, maliyetleri düşürmek için yangın tedbirleri almamış. Zira iktidar, ihmallerin ve denetimsizliğin kol gezdiği sektörde mevzuatı sürekli kapitalistler lehine değiştirdi. Her türlü teşviki alan, işçileri sömüren, insanların canlarını değersizleştiren bir kapitalistin bize gösterdiği şey sömürü düzeninin işleyişidir. Sistem kapitalisti canavarlaştırıyor, canavarlaşan kapitalist ise yaptıklarıyla yaratıcısına ayna tutuyor. Devletin turizm şirketlerini denetleme kurumlarında söz sahibi olan bir kapitalistin her tür imkan ve ayrıcalıktan faydalandığı aşikardır. Bu durum münferit değil, “olağan” işleyiş haline getirilmiştir.
Tren kazaları, maden katliamları, yurt ve otellerde çıkan yangınlar, deprem, sel vb. olaylar birer insan kıyımına dönüşüyor. Sorunları bu boyutlara vardıran ihmaller, sergilenen vurdumduymazlık, suçluların pişkinliği, rant ve sermaye odaklı politikaların sonuçları insan hayatının egemenler nezdinde hiçbir değer taşımadığını ispatlıyor. Kartalkaya Katliamı üzerinden kapitalistlerin ve gerici-faşist iktidarın insanı hiçe sayan zihniyetini bir kez daha görüyoruz. Bu kölelik sistemi devam ettiği sürece alınmayan basit tedbirlerin bile felakete dönüşmesi önlenemediği gibi, denetimlerin düzgün yapılması, sorumluların hesap vermesi de mümkün değil. Giderek küstahlaşan egemenleri önlemler almaya zorlamanın temel koşulu sorumlulardan hesap soran, örgütlü bir toplum yaratmaktır. Bunun yolu kapitalistlere, onların düzenine ve iktidarına “suçlusunuz, hesap vereceksiniz” demek ve hesap sormak için mücadeleyi geliştirmekten geçiyor.