2024, AKP iktidarı tarafından “Emekliler Yılı” ilan edilmişti. Emeklilere iletişimde, şehirler arası yolculukta, alışverişte ceviz kabuğunu doldurmayacak indirimleri “müjde” diye sunan iktidar, 2024 yılında emeklileri ağır sefalet koşullarına mahkûm etti. Emeklilerin yüzde 54'ü yani 6 milyon 480 bini “emekliler yılı” boyunca çalışmak zorunda kalırken, 512 emekli ise iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
2024 yılında emeklilere sefalet, yoksulluk ve ölümden başka bir şey sunmayan AKP iktidarı, 2025 yılını ise “Aile Yılı” ilan etti. Verilere göre kadın cinayetlerinin doruğa ulaştığı bir yılın ardından bu karar ilan edildi… Tahmin edileceği üzere, “Aile Yılı” kapsamında ne kadınlara yönelik şiddeti engellemeye dönük tedbirler ne kadınların ekonomik ve sosyal yaşam koşullarını iyileştirmek için önlemler yer alıyor.
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan tarafından duyurulan “Aile Yılı” kapsamında “doğurganlık hızını artırmaya dönük teşvikler” vaat edildi. Bu “teşvikler” ile aile kurumunun “güçlendirilmesi” hedeflendiği belirtildi. 7 başlık içeren programda ise şunların yer alacağı duyuruldu:
“Taşınmazı bulunmayan, düşük gelirli evlenecek çiftlere 150 bin TL faizsiz kredi verilecek. İlk çocuk için tek seferlik doğum yardımı 5 bin lira, ikinci çocuk için her ay 1500, üçüncüsü için her ay 5 bin TL yardım yapılacak. ‘Aile ve iş yaşamı uyumu’ adı altında kadınların iş gücüne katılımını sağlamak için esnek çalışma biçimleri yaygınlaştırılacak!”
***
3 çocuk doğurma çağrılarıyla birleştirilen “Aile Yılı” projeleri AKP iktidarının kadınları “kuluçka makinesi” olarak görerek eve hapsetmesi ve “kutsal ailenin” güçlendirilmesi gibi gerici hedeflerle sınırlı değil. Yanı sıra, yıllardır devam eden bu projelerin arka planında Türkiye sermaye sınıfının kaygı ve hedefleri de yer alıyor.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de doğum hızı azalıyor. Türkiye’de yaşlı nüfus artarken doğum hızı ise yüzde 1,51’e gerilemiş durumda. Kapitalistler daha fazla kâr elde etmek için daima ucuz iş gücüne ihtiyaç duyarlar. Sermayenin güdümündeki AKP iktidarının da en temel hedefi, emek piyasasına dahil olacak genç iş gücü sayısını artırmaktır. Kapitalistler, sadece çalışabilecek nüfusun varlığıyla yetinmez. İşçileri ucuza çalıştırmak ve berbat koşullara razı edebilmek için işsizlik sopasına, yani yedek iş gücüne de ihtiyaç duyarlar. Doğurganlık hızının artırılması, kapitalizmin ucuz emeğe dayalı işleyişinin genç ve çalışabilir iş gücüne ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor.
İktidar, kapitalistlerin bu sarih ihtiyacını kadın emeğini ve bedenini merkeze koyduğu “kutsal aile” örtüsüyle karşılamak istiyor.
Doğurganlık hızının artırılması AKP iktidarının gündemine yeni gelmiş değil. Hatırlanacağı üzere daha 2012 yılında dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan, kürtajın “cinayet” olduğunu söylemiş ve kadınlara “3 çocuk doğurun” diye buyurmuştu. O tarihten bu yana, “aile kurumunun güçlendirilmesi” için boşanmaların zorlaştırılması, nafakanın engellenmek istenmesi ve “aile arabuluculuğu” tartışmaları hiç bitmedi. Tüm bunlara kadınların ikincil konumunu pekiştiren, “çocuk üretim makinesi” ile özdeşleştirdikleri aileyi her koşulda koruma ve sürdürmeyi esas alan politikalar ve fiili tutumlar eşlik etti.
2023 yılında yayınlanan Cumhurbaşkanlığı 12. Kalkınma Planı, geçtiğimiz yıl gündeme getirilen “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı”, yakın zamanda hayata geçirilen “Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kurulu” gibi icraatlar da aynı amaca hizmet ediyor. Bir yanda doğurganlık hızının artırılması ve evin bakım yükü kadınlar üzerinden tanımlanırken, öbür yanda kadınların ev içi sorumlulukları esas alınarak esnek çalışma biçimleri yaygınlaştırılıyor. Çalışma rejiminin bütünü için hayata geçirmeyi planladıkları esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma bizzat kadınlar üzerinden meşrulaştırılmak isteniyor. Tüm planlar, projeler, enstitüler, kurullar vs. bunun için teşkil ediliyor. Bu ve benzer icraatlar, sermaye sınıfının iktidardan istediklerinin özü özetidir.
2012 yılından bu yana doğurganlık hızının artırılması sermaye iktidarının gündeminde. Ancak aradan geçen yıllara rağmen halen bu planları hayata geçirebilmiş değiller. Çünkü sermaye iktidarı bunun tüm maliyetini “ailenin” üzerine yıkıyor. Bugün “Aile Yılı” vesilesiyle gündeme getirdikleri lütuf niteliğindeki teşvikler (oysa ki bir sosyal devletin yapması gereken zorunlu işlerin bir parçasıdır bunlar) çocuk bakımının toplam maddi yüklerinin yanında devede kulak kalmaktadır. Tabiri caizse bebek bezleri ve mamalarının masraflarını dahi karşılamaya yetmeyen maddi destekler, emekçiler için hiçbir inandırıcılık taşımıyor. Geçtik bebeklerin en zorunlu giderlerini karşılamayı, sözde “teşvikler” çocukların beslenme, eğitim, sağlık gibi yaşamsal gelişimleri için gerekli olan ihtiyaçları karşılamaktan bile fersah fersah uzakta kalıyor.
Tüm bunları topluma kabul ettirebilmek için “kutsal aile” yalanlarına, gerici propagandaya sarılmak dışında iktidarın elinde kullanışlı bir araç kalmamıştır.
2024 “Emekliler Yılında” emeklilere daha fazla sefalet ve yoksulluğu reva gören iktidar, 2025 “Aile Yılı” söylemi altında kadınlara sömürü, şiddet ve baskı dışında bir şey sunmayacaktır. Dolayısıyla kadınlar, ancak 2025’i “Mücadele Yılı” ilan edip buna uygun davrandıklarında gerçek kazanımlar elde edebilecektir!