“TÜSİAD - AKP gerilimi”

Sistemin açmazları sermayedarları tedirgin ediyor

İşçi sınıfı ve emekçiler için esas mesele egemenler arası olası çatışmalardan medet ummak değil, hakları, onurları ve gelecekleri için örgütlü mücadeleyi yükseltmenin yollarını arayıp bulmaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 16 Şubat 2025
  • 14:37

Sermaye kodamanlarının örgütü TÜSİAD yöneticileri, uzun zaman sonra AKP-MHP rejimindeki “arızaları” adıyla anarak sistemdeki “çöküşten” dolaysız bir şekilde söz ettiler. Açlık sınırı altına çekilen asgari ücret, emeklilerin derin sefaleti, grev yasakları gibi “netameli” konular dışında hemen her soruna değindiler. TÜSİAD yöneticilerinin yaptığı çıkış, çeteleşmiş saray rejiminin gidişatından artık eskisi kadar memnun olmadıklarına işaret ediyor. Rejimin değil ancak birtakım icraatlarının düzeltilmesini istedikleri anlaşılıyor.  

***

TÜSİAD'ın 13 Şubat'ta toplanan Genel Kurulu’nda kürsüye çıkan örgütün Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Ömer Aras, çöken sistemden dolayı güven bunalımı yaşadıklarını söyledi. Aras, “Güven bunalımı yaşıyoruz, bunun nedeni çöken sistem” dedi.

Kartalkaya’daki otel yangınına değinen Aras, “Yangın çıkabilir ama 78 kişi ölmez. Ölüyorsa nedeni usulüne uygun yapılmayan binalar ve denetimsizliktir. Çöken bir sistemdir” ifadelerini kullandı. 

 Ömer Aras “Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz” diye başladığı konuşmasında, “Kurallarımız vardır ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur” ifadesini kullandı. Aras, son dönemde art arda gelen kayyım saldırısına, İmamoğlu’nun yargı tarafından hedef alınmasına, gazetecilerin ve menajer Ayşe Barım’ın tutuklanması gibi konulara dikkat çekti, yargı ve eğitimde reforma ihtiyaç olduğunu söyledi. 

Sermaye kodamanlarının sözcüsü Aras, temsil ettiği TÜSİAD’ın sorularını şöyle sıraladı:

“Şimdi soruyoruz: Hukukun üstünlüğüne ve adil yargıya kim sahip çıkacak? Sanayide ve hizmet sektöründe ülkemizin rekabetçi gücünü kim ön plana çıkaracak? Gelişen teknolojiye, yapay zeka çağına, kim ayak uyduracak? Sanatta, kültürde ve sporda dünya çapında başarılara kim imza atacak? Eşitliği, etik değerleri, dayanışmayı ve paylaşımcılığı kim savunacak? Gelir dağılımını kim düzeltecek? Bağımsız kurumlarla devletin kurumsal yapısını kim güçlendirecek? Kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge mekanizmalarını kim etkinleştirecek? Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine kim sahip çıkacak?”

Soruların bir kısmı doğrudan kapitalistlerin taleplerini yansıtıyor. Yine de bir kısmı kimilerine, “Sermaye kodamanları demokrat mı oldu?” sorusunu sordurtabilecek cinsten. Ancak soruları soran kişinin AKP’nin iktidara taşınmasında özel rol oynamış, sıraladığı soruları yaratan süreçte onu desteklemiş bir “kapitalistler kulübünün” şefi olması işin rengini değiştiriyor. 

Öte yandan, TÜSİAD adına “Hukukun üstünlüğüne ve adil yargıya kim sahip çıkacak? Eşitliği, etik değerleri, dayanışmayı ve paylaşımcılığı kim savunacak? Gelir dağılımını kim düzeltecek? Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine kim sahip çıkacak?” gibi soruların sorulması riyakarlığın dik alasıdır. Zira TÜSİAD, bu sorunları yaratan saray rejimine düne kadar destek veriyordu. İşçi ve emekçilerin sefaletini koyulaştıran Saray-Şimşek programına ise halen destek veriyor. Destek verdikleri program gelir dağılımını daha da bozuyor. Kapitalist sistemde eşitliğin olmayacağı bir yana, bu program eşitsizlik uçurumunu günden güne derinleştiriyor. 

Emekçiler için “kemer” değil “boğaz” sıkma programı uygulandığında baskı ve zorbalık bunu tamamlar. TÜSİAD başta olmak üzere, kapitalistlerin desteklediği “24 Ocak kararları” 1980’de ancak 12 Eylül askeri faşist cuntası tarafından uygulanabilmişti. Bugünün Saray-Şimşek programı da ancak zorbalıkla, düzen hukuku ayaklar altına alınarak, eşitsizlik derinleştirilerek uygulanabilir. Yani sermaye kodamanları sorunların kaynağı olan politikaları desteklerken, güya bu politikaların yarattığı sorunların çözülmesini istiyor. Burada kaba bir riyakarlık olduğu ayan beyan ortadadır. 

Genel Kurul’da kürsüye çıkan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ise daha kısa tuttuğu konuşmasında “Yaşanan sorunların ardında hukuka güvenin sarsılması var” dedi. “Hukuka güven kalmazsa sistemik risk oluşur” ifadesini kullanan Turan, beslendiği sömürü sistemi için kaygılanmış görünüyor. 

Aras’la aynı minvalde konuşan Orhan Turan, kapitalistlerin taleplerine öncelik verdi ancak sarayda rahatsızlık yaratacak şu ifadeleri de kullandı: 

“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay. Kadın cinayetlerinin de çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor. Tüm bu sorunların arkasında, hukuka olan güvenin sarsılması var.” 

***

TÜSİAD kodamanları daha önce de saray rejimine birtakım eleştirilerde bulunmuştu. Ancak dozu daha hafifti. AKP şefi onlara höykürünce çoğu zaman geri çekilmişlerdi. Daha önce yaptıkları itirazlar bir takım uç şeylere yönelikti. Fakat dinci-faşist rejimin sömürücü asalaklar için yarattığı sömürü cennetinden pek memnunlardı. Ona itiraz etmeleri bir yana, AKP şefinin onları aşağılayan saldırılarını bile bundan dolayı sineye çektiler. Ne de olsa sömürü çarkları işçi sınıfından kayda değer bir itiraz gelmeden dönüyordu. Çeteleşmiş rejimin ise bunda özel bir rolü vardı.

Bu defaki eleştirilerinin öncekilerden daha sert olduğu açık. Zira sistemin çivisi çıkmış durumda, bu kadarından kapitalistler bile tedirgin olmaya başlamış görünüyor. Bunun yaratacağı olası bir toplumsal hareket korkusu da var elbette. Buna rağmen kodaman takımı sözünü ettiği sorunlara gerçek çözümler istemiyor. Sisteme biraz çekidüzen verilmesi onlar için yeterli olacaktır. Onlar için önemli olan bir takım uç şeylerin törpülenmesi, sömürü ve kölelik çarklarının daha düzgün bir şekilde dönmeye devam etmesidir. Nitekim TÜSİAD şeflerinin “çözüm önerileri” diye sundukları listede de işçileri, emekçileri ilgilendiren sorunlara dair bir şey söylenmiyor. Saray-Şimşek programına destek vermeleri, yoksulluk ve sefaletin derinleştirilmesine dair bir itirazlarının olmadığına işaret ediyor. Tersi olsa, şaşırtıcı olurdu.

“Perspektif: 2025 Dönüşüm ve Gelecek için Yol Haritası & Öneriler” adlı kitapçık yayınlayan TÜSİAD çözüm adına iki şey öneriyor: “İnsana değer katan eğitim ve liyakat. Hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı.” Bu yuvarlak lafları çözüm diye sunan sermaye kodamanları, kuruluşundan bu yana destekledikleri dinci-faşist rejimin emekçilerin başına sardığı belaların çözümüyle hiçbir şekilde ilgili olmadıklarını ispatlıyorlar. 

 ***

TÜSİAD’ın rejime yönelik eleştirileri farklı yorum ya da spekülasyonlara vesile oldu. “Saray rejiminde yönetim değişikliği mi olacak”, “emperyalist merkezlerden kulaklara bir şeyler mi fısıldandı” vb. Ancak bunlar, kodaman takımında belli rahatsızlıklar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Birkez daha belirtelim, bu rahatsızlık kokuşmuş sistemin birtakım arızalarının giderilmesini istemekle sınırlıdır. 

Bu arada, TÜSİAD şeflerinin rejim tarafından başlatılan karşı saldırıya nasıl tepki verecekleri de önemli. AKP şefleri ve medyadaki saray tetikçileri çoktan harekete geçtiler. Sarayın aparatı yargı da hemen soruşturma başlattı. TÜSİAD her zaman yaptığı gibi geri mi çekilecek, sözlerinin arkasında mı duracak? Gelecek günlerde bu netleşecektir. 

İşçi sınıfı ve emekçiler için esas mesele egemenler arası olası çatışmalardan medet ummak değil, hakları, onurları ve gelecekleri için örgütlü mücadeleyi yükseltmenin yollarını arayıp bulmaktır.