Sorumlu” düzen muhalefeti de hedef tahtasında…

CHP basiretsizlikte sınır tanımıyor!

Saray gericiliğinin pervasızlıkta sınır tanımadığı, burjuva muhalefetin ise kendi söylemlerinin arkasında durabilecek basiretten yoksun olduğu biliniyor. Düzen siyasetinin üzerine oturduğu bu denklemde CHP’nin “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma” ihtimali güçleniyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 31 Ocak 2025
  • 19:00

Havuç-sopa taktiğini iktidara geldiği andan itibaren rezil bir şekilde kullanan, bu yolla deyim uygunsa rakipleriyle girdiği savaşları kazanan AKP gericiliği, bu “rutin” politikasını sürdürüyor. Görüldüğü kadarıyla hala da bu kirli oyunlardan kazanç sağlayabiliyor.

Gerici-faşist rejim yerel seçimlerde uğradığı hezimeti bir parça hafifletmek için “yumuşuma”, “normalleşme” manevrasını devreye sokmuştu. CHP’nin “çaylak” başkanı Özgür Özel ve ekibi “yumuşama” safsatasına gözü kapalı sarılmış, “sorumlu muhalefet” yapma misyonuna uygun adımlar atarak AKP-MHP iktidarının hareket alanını genişletmesine olanak sağlamıştı. Çoklu krizlerin toplum yaşamını derinden yıkıma uğrattığı bir dönemde CHP’nin üstlendiği “sorumlu muhalefet” tutumu, bugün kapsamlı bir saldırı dalgası olarak kendisine dönüş yapmış bulunuyor.

Saray gericiliği, yargıyı tam bir pervasızlıkla toplumsal muhalefete karşı bir sopa olarak kullanıyor. Burjuva muhalefet için bu “sopa” bugüne kadar daha çok tehdit mahiyetinde kullanılıyordu. Şu sıralarda ise başta CHP olmak üzere burjuva muhalefetin kafasına da fütursuzca indiriliyor. CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı’nın tutuklanması ve belediyeye kayyım atanmasıyla başlayan süreç, Beşiktaş Belediye Başkanı’nın “ihaleye fesat karıştırma, yolsuzluk” vb. gerekçelerle tutuklanmasıyla devam ettirildi. İktidara geldiği andan itibaren yolsuzluk, usulsüzlük, yağmacılık, mala çökme, yandaşa ihale dağıtma gibi iğrençlikleri “rutin bir uygulama” haline getiren AKP’nin, CHP’li belediye başkanlarını “yolsuzluk” suçlamasıyla hedef alması tam bir pervasızlık örneğidir. Tüm bu olup bitenler karşısında “kırmızı kart” ile “etkili” muhalefet yaptığını iddia eden CHP ise çapsızlık konusunda bir sınırının olmadığını ortaya koyuyor.

Tayyip Erdoğan burjuva muhalefetin basiretsizliğini görüyor olmalı ki, “Turpun büyüğü heybede” diyerek pişkin pişkin tehditler savuruyor. Bu ise Erdoğan’ın, politik arenada CHP’nin bizzat açtığı alanı sonuna kadar kullanacağını gösteriyor. Nitekim sarf ettiği birtakım sözler nedeniyle Ekrem İmamoğlu’na soruşturma açılıyor, CHP Gençlik Kolları başkanı aynı gerekçelerle gözaltına alınıyor, ağzını açan CHP’li meclis üyeleri ya da yöneticileri “sopanın” hedefi haline getiriliyor. “Cumhurbaşkanına hakaret” davalarıyla ya da sınırları belli olmayan “terör soruşturmalarıyla”, iktidarın çektiği çizginin dışına çıkan hemen herkes hedef haline getirilmiş durumda. AKP, elinde tuttuğu “sopa” ile üst perdeden konuşurken, “pasif bekleyiş” politikasına bel bağlayan düzen muhalefetini terbiye etmeye çalışıyor.

İşçi sınıfı ve emekçilerin ağır ekonomik-sosyal sorunlarını istismar etmek dışında tek bir söz söyleyemeyen, dahası iktidarın ortaya koyduğu ekonomi programına alternatif bir program açıklayamayan CHP, öfke ve tepkisi artan emekçi kitleleri evde tutma misyonu ile hareket ediyor. Emekçilerin öfkesinin sokağa taşmaması, taştığında ise CHP’nin denetiminde göstermelik “butik eylemler” ile sınırlanması ise en çok iktidarın işine yarıyor.

CHP, kurucusu olduğu düzenin temel direklerini bir bir yıkan AKP gericiliğinin karşısında şu ana kadar üst perdeden vaaz vermek ve Anayasa Mahkemesi’nin kapısını aşındırmak dışında birşey yapmadı. Kapitalist düzenin temellerini korumayı, AKP’nin aşındırdığı burjuva devlet düzeni ve işleyişini yumuşak bir geçişle restore etme misyonunu esas aldı. Hal böyleyken “Bu CHP’ye düpedüz savaş ilanıdır” açıklaması yapan Özel ve ekibinin, “savaş ilanını görüyor ve kabul ediyoruz” sözlerinin ne anlam ifade edeceğini yakında göreceğiz. Saray gericiliği bizzat CHP’nin başına kayyım atasa, CHP yönetiminin Anayasa Mahkemesi kararlarından medet ummak dışında nasıl bir “savaş” vereceği hala da merak konusu.

Saray gericiliğinin pervasızlıkta sınır tanımadığı, burjuva muhalefetin ise kendi söylemlerinin arkasında durabilecek basiretten yoksun olduğu biliniyor. Düzen siyasetinin üzerine oturduğu bu denklemde CHP’nin “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma” ihtimali güçleniyor.

***

Tüm bu olup bitenler göstermektedir ki, işçi sınıfı ve emekçiler düzen cephesinde olup bitenlere bel bağladığı sürece kendisine dayatılan çok yönlü saldırılardan ve boğucu atmosferden kurtulamayacaktır.

Dolayısıyla, saray rejiminin geriletilip pervasız saldırılarının önüne geçilmesi de baskı ve zorbalıkla oluşturulan ablukanın dağıtılıp atılması da sokak hareketini ve toplumsal mücadeleyi güçlendirmekle mümkün olabilir. İşçi sınıfı ve emekçilerin “sınıfa karşı sınıf” şiarıyla kapitalist düzenin temellerini hedefleyen mücadelesinin örülmesi acil bir ihtiyaçtır. Ekonomik ve sosyal hakların kazanılmasının da siyasal hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesinin de başka yolu yoktur. İşçi sınıfı ve emekçiler bağımsız, devrimci bir konum üzerinden siyasal gelişmelere gerçek bir taraf olarak müdahale etmelidir. Dolayısıyla, bugünün öncelikli hedeflerinden biri bağımsız, devrimci sınıf tutumunu dişe diş mücadeleler içerisinde işçi hareketi içerisinde inşa etmek olmalıdır.