20 Ocak’ta ABD başkanlık koltuğunu oturmaya hazırlanan Donald Trump’ın Grönland adasını “satın almak” istediğini açıklamasıyla birlikte Grönland dünya siyasetinin gündemine yerleşti.
İki milyon 166 bin kilometrekare yüzölçümü ile dünyanın en büyük adası olan Grönland tarihte olduğu gibi bugün de emperyalistlerin “ilgi” odağında.
Adanın yüzde sekseni kalınlığı 3 kilometreye varan buzullarla kaplı. Ancak giderek derinleştirilen iklim krizi ve küresel ısınmanın artması nedeniyle adadaki buzullar hızla eriyor. Bilim insanları bu gidişle buzulların en geç 30-40 yıl içinde yok olacağını öngörüyor. Buzulların erimesini dört gözle bekleyen talancı emperyalistler ise çoktan adanın ganimetleri üzerinden dalaşmaya başladılar. Trump’ın ilk açıklamasında, pişkin bir tutumla Kanada, Panama Kanalı ve Grönland’a göz diktiğini ilan etmesi, Beyaz Saray’da emperyalist küstahlığın vardığı boyut hakkında ön fikir veriyor.
***
Rusya ile Çin, ABD’nin tehditlerine karşı Arktik bölgesindeki stratejik varlıklarını güçlendirmek amacıyla on yılı aşkın süredir yakın iş birliği içinde hareket ediyor. Bu iş birliği, askeri tatbikatlardan ortak operasyonlara kadar geniş bir alanı kapsıyor. İki ülke, bölgedeki zengin doğal kaynaklara ve stratejik geçiş yollarına erişim sağlayarak harekât kabiliyetlerini genişletmeyi hedefliyor.
Arktik bölgesi, hem daha kısa deniz ticaret yolları sunması hem zengin maden ve hidrokarbon enerji kaynaklarına sahip olması nedeniyle küresel güçler arasında yeni bir rekabet alanı haline geldi. Özellikle ABD ve Çin, nadir elementler, hidrokarbon rezervleri ve doğal kaynaklar açısından oldukça zengin olan Grönland üzerinde etkilerini artırmaya çalışıyor. Araştırmalara göre, Grönland’ın petrol rezervleri Suudi Arabistan’ın rezervlerinin yarısına yakındır. Bölge, doğal gaz kaynakları bakımından da önemli bir potansiyele sahip. Ancak büyük güçlerin Grönland’a olan “ilgisi” doğal kaynaklarla sınırlı değil; bölgenin giderek artan jeostratejik önemiyle de doğrudan bağlantılıdır.
Rusya-Çin ortaklığı, Arktik'teki güç dengesini değiştirme potansiyeli taşıyor. Bu da ABD’nin planlarını tersyüz ediyor. Trump, o bilinen küstah edasıyla Ada’yı satın almaktan söz etmesi, Grönland’ın üstünde kara bulutların dolaşmaya başladığına işaret ediyor.
***
Grönland, özellikle II. Emperyalist Dünya Savaşı sırasında önemli bir stratejik konum kazandı. Nazi Almanya'sının Danimarka’yı işgali sonrası, ABD “Kuzey Atlantik'teki çıkarlarını korumak” adına 1943'te adaya askeri üs kurdu. Dönemin ABD Başkanı Harry Truman, 1946'da Grönland'ın Danimarka'dan 100 milyon dolar altın karşılığında satın alınmasını önerdi. Truman, Grönland'daki ABD askeri üslerinin uzun vadeli olarak güçlendirilmesi, Danimarka'nın ABD askeri korumasını kabul etmesi ve bölgenin tamamen satın alınmasını istemiş, ancak o plan gerçekleşmemişti.
ABD’de 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna ikinci defa oturmaya hazırlanan Donald Trump, Truman’ın yolundan giderek 2019’da ilk defa adayı “satın almayı” dillendirmişti. Trump’ın 23 Aralık 2024’te bu “hedefini” yeniden dillendirmesi, 57 bin nüfusu olan bu devasa adanın dünya gündeminin ilk sıralarına yerleşmesine vesile oldu.
Adanın tarihi ve ABD için önemi
1721’den itibaren Danimarka-Norveç, Grönland sahilleri boyunca ticaret kolonileri kurarak adada ticari ve siyasi hakimiyetlerini geliştirdi. 1814’te adanın kontrolü Danimarka’ya geçti.
II. Emperyalist Dünya Savaşı'nda Danimarka’nın Nazi Almanya’sı tarafından işgal edilmesi Grönland’ın ABD ile Kanada'ya daha çok yaklaşmasına ve ABD’nin “korumasına” girmesine yol açtı. Savaştan sonra 1945 yılında ada Danimarka’ya iade edildi.
Grönland’ın özerklik talepleri savaş sonrası dönemde giderek daha güçlü bir şekilde ifade edilmeye başlansa da 1960’lı yıllara kadar adanın yerlileri olan İnuit halkına insanlık dışı bir tutumla zorla doğum kontrol uygulaması, ada halkının Danimarka Krallığı’na karşı tepkilerinin daha da artmasına ve bağımsızlık taleplerini daha gür sesle yükseltmelerine yol açtı.
1979 yılında Grönland, Danimarka Krallığı'nın bir parçası olarak geniş bir özerklik statüsü kazandı. Bu durum, yerel yönetimin enerji, doğal kaynaklar, eğitim gibi alanlarda yetki sahibi olmasını sağladı. Ancak dış politika ve savunma gibi konular Danimarka'nın yetki alanında kalmaya devam etti.
2013 yılında Grönland, uranyum madenciliği yasağını kaldırarak “doğal kaynaklardan ekonomik olarak faydalanma” yolunda önemli bir adım attı.
Bu hamle, Çin başta olmak üzere uluslararası sermayenin ilgisini daha da artırdı. Çin, Grönland'daki maden projelerine yatırım yaparak bölgedeki varlığını güçlendirmeye çalıştı. ABD ile Avrupa Birliği ise Çin'in bölgede artan etkisini sınırlamak için girişimlerini artırdı.
“Sömürgeciliğin prangalarını söküp atmak”
Grönland hükümet başkanı Egede yeni yıl konuşmasında, Danimarka'dan ayrılmanın işaretlerini verdi. Konuşmasında Donald Trump'tan ve Ada’ya olan “ilgisinden” hiç bahsetmedi. Eski Danimarka kolonisinin hükümet başkanı, "bir adım atma ve kendi geleceğimizi şekillendirme zamanı geldi" dedi. Bu durumun Grönland'ın kimlerle yakın çalışacağı ve ticaret ortaklarının kimler olacağı konusunda da geçerli olduğunu belirtti.
Grönland'da parlamento seçimlerinin 6 Nisan 2025’de yapılması bekleniyor. Egede, seçimlere dair konuşmasında "Grönland'ın ‘bağımsız’ bir ülke olma yolunda bir sonraki adımları atıp atmayacağına karar vermesi gerekenler Grönland halkıdır. Bu nedenle önümüzdeki seçim dönemi, Grönland halkının Grönland'ın gelecekte nasıl görünmesi ve sistemin nasıl olması gerektiğine karar verdiği bir dönem olmalıdır" diyor. "Kendi geleceğimizi şekillendirmemizin zamanı geldi" diyen Egede’nin Trump’ın tehditlerine değinmeden “Grönland'ın kimlerle yakın çalışacağı ve ticaret ortaklarının kimler olacağı konusunda da karar verecek” demesi, “Trump’a yeşil ışık mı yakıyor” sorusunu gündeme getirdi.
Grönland’ın zengin doğal kaynakları ve jeopolitik önemi, bölge halkının geleceğini büyük ölçüde şekillendirecek gibi görünüyor. Ancak, uluslararası güçlerin çıkar çatışmaları arasında Grönland halkının iradesinin dikkate alınmasından ziyade istismar edileceği kesin.
Bugüne kadar Grönland halkı, sömürgecilikten ve yabancı müdahalelerden kurtulma yönünde önemli adımlar atmış olsa da emperyalist ülkelerin baskısı karşısında bağımsızlık mücadelesinin ne kadar başarılı olacağı belirsiz. Zira stratejik önemi ve zengin kaynakları, adayı küresel güç mücadelesinin ortasına yerleştirmiş durumda.
Emperyalist güçler, adayı doğal kaynakların talan edileceği bir alan olarak görürken, Grönland halkı topraklarını ve kültürlerini koruma mücadelesi veriyor. Bu durum, ada için “ekonomik fırsatların” yanı sıra derin çevresel ve toplumsal sorunlar yaratma potansiyeli de taşıyor.