Savaş davullarının gümbürtüsü içinde:

"ABD, Çin ve Yapay zekâ"

Savaş davullarının sert gümbürtüsünün derinlerden geldiği bu süreçte, emperyalist kapitalist sistemin krizi giderek ağırlaşıyor. Başta ABD ve Avrupalı kapitalist devletler olmak üzere, bütün dünyada yeni bir silahlanma histerisi başladı. Pek çok ülke savaş ekonomisine geçiş yaparak silah ve askeri mühimmat üretiyor/satın alıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 20 Şubat 2025
  • 21:00

Dünya'da durum

Emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik ve siyasal krizleri giderek derinleşiyor. Sovyetler Birliğinin çöküşünün ardından “tek kutuplu dünya” liderliğini ilan eden ABD’nin, gelinen aşamada dünya üzerindeki hegemonyası zayıflamış durumda. Fakat bu zayıflamaya rağmen, ondan hegemonyayı çekip alabilecek bir güç henüz ortaya çıkmış değil. Bu durum dünya siyasetinde yeni dengelerin oluşmasına ve politika değişikliklerine yol açtı. ABD ve Batı Avrupa devletlerinin karşısına Çin ile Rusya’nın başat rol oynadığı oluşumlar ortaya çıktı. Bu oluşumlar sadece siyasal iş birliği yapmıyor ekonomik, askeri ve teknoloji transferi gibi alanlarda anlaşmalar yaparak ilişkilerini de çok yönlü bir şekilde güçlendiriyor. Şangay İşbirliği Örgütü, BRİCS, ASEAN, Kuşak-Yol projesi, Dolara karşı ortak para birimi vb.  Bunlardan ilk akla gelenleri.

***

II. Emperyalist paylaşım savaşının ardından ABD önderliğinde NATO, Sovyetler Birliği önderliğinde ise Varşova Paktı kurulmuştu. Emperyalist ABD her ne kadar NATO’nun, “Sovyetler Birliği’ne karşı batı ülkelerini askeri olarak savunma” amacıyla kurulduğunu iddia etse de bu savaş aygıtı kurulduğu günden beri aynı zamanda bir “savaş ve iç savaş örgütü” olarak kullanıldı. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılmasına rağmen genişleyen NATO’un bu misyonu ön plana çıktı.

Sovyetler Birliği çöküşünün ardından soğuk savaş dönemi bitmiş yeni bir dönem başlamıştı. ABD’nin başını çektiği batılı kapitalist devletlerin politik, askeri ve ekonomik etki alanları hiç olmadığı kadar genişlemişti. Neo-liberal ekonomi politikalarının pervasızca uygulandığı bu dönem, dünya çapında işçi-emekçilere ve ezilen halklara karşı yeni bir saldırı furyasının da işaret fişeği oldu.

Birinci Körfez savaşı ile başlayan yeni saldırganlık dönemi, Sırbistan-Bosna Hersek savaşı, Kosova savaşı, Afganistan savaşı, Irak Savaşı, Libya Suriye’ye karşı savaş, Rusya-Ukrayna savaşı ve nihayetinde Asya-Pasifik üzerinden Çin’i kuşatma hamleleri ile devam ediyor. Emperyalist batı bloğu ile onun militarist aygıtı NATO, bu savaşların doğrudan veya dolaylı bir parçası oldu. Türkiye dahil 32 üyesi bulunan NATO’nun bütçesi 2024 yılında "bir trilyon doların" üzerine çıktı. Güya “savunma paktı” olan bu örgüt, devasa savaş bütçesi ile ABD yanlısı darbeler tezgahlıyor, terör örgütlerini fonluyor, karşı istihbarat topluyor, baskı ve manipülasyonlarla saldırgan bir savaş politikası izlemeye devam ediyor.

***

Emperyalist/Siyonist saldırganlığın sebep olduğu krizler coğrafyası olan Ortadoğu tarih boyunca pek çok savaş ve katliama tanık oldu. Bu savaş ve katliamlar son bulmak bir yana 21. yüzyılda daha da şiddetlendi. Yıllardır süren ve Aksa Tufanı eyleminden sonra soykırım boyutuna varan Siyonist İsrail’in katliamları, Libya’nın NATO bombardımanıyla yerle bir edilip parçalanması, 2014 yılından bu yana Yemen’e karşı yürütülen savaş, BAAS yönetiminin çöküşü ve cihatçı HTŞ çetesinin hükümet kurması ile başka bir aşamaya geçen Suriye’ye karşı savaş ve bir bütün olarak emperyalizmin Ortadoğu’ya müdahalesi, gelinen aşamada bölgeyi adeta bir enkaza çevirmiştir.

Rusya-Ukrayna savaşı da NATO'nun saldırgan genişleme stratejisi ile kuşatmaya alınan Rusya’nın karşı tepkisi olarak başlatıldı. Ukrayna devletinin Nazi artığı çetelerle Donbass bölgesinde yaptığı katliamlar, Zelenski hükümetinin batı emperyalizmi yanlısı politikaları ve nihayetinde Ukrayna'nın NATO'ya girme adımı, Rusya-Ukrayna savaşının fitilini ateşledi. Üçüncü yılına giren savaş, gerçekte ABD'nin başını çektiği batılı devletler ile Rusya arasında sürmektedir. ABD, Avrasya'da Avrupa devletlerinin de desteğini alarak Rusya'yı, Asya-Pasifikte ise Tayvan, Avustralya, Filipinler ve Japonya üzerinden Çin'i kuşatmak istiyor. Bütün bu gelişmeler, farklı cephelerde devam eden paylaşım savaşının genişleme riskini arttırıyor.  

***

Savaş davullarının sert gümbürtüsünün derinlerden geldiği bu süreçte, emperyalist kapitalist sistemin krizi giderek ağırlaşıyor. Başta ABD ve Avrupalı kapitalist devletler olmak üzere, bütün dünyada yeni bir silahlanma histerisi başladı. Pek çok ülke savaş ekonomisine geçiş yaparak silah ve askeri mühimmat üretiyor/satın alıyor. Trilyonlarca dolarlık savaş bütçesinin büyük kısmı küresel uydu sistemleri, askeri teçhizatlar, donanma, hayalet uçak teknolojisi ve yapay zekaya ayrılmış durumda. Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, yeni dönemde hegemonya savaşlarının en önemli unsurlarından biri yüksek teknoloji ürünleri ve yapay zekâ olacak.

Yeni bir muharebe alanı olarak; Yüksek teknoloji ve Yapay Zeka

Yapay Zekâ’nın genel tanımı şöyle: İdealleştirilmiş bir perspektife göre, insan zekâsına özgü yüksek bilişsel fonksiyonları veya otonom davranışları sergileyen yapay işletim sistemi.

Yapay zekanın tarihçesine baktığımızda ilk bilgisayar modüllerini, işletim sistemlerini, hesap makinelerini vb. görürüz. Gelinen aşamada ise düşünen, yorum yapan, problem çözen ve sorunları algılayıp onlara çözüm üreten modern bir sisteme dönüştü. Yapay zekâ çiplerinin üretilmesinde başat rol oynayan yarı iletken malzemelerin üretimi ve yeniden üretimi, birkaç ülkenin (ve şirketin) tekelinde idi. Fakat Çin, kendi geliştirdiği modern mikroçiplerle, yarı iletken malzemelerin üretiminde “bende varım” dedi. Mikroçipler artık askeri teknolojiden havacılığa, tıbbi cihazlardan kuantum bilgisayarlara, otomotiv sektöründen telekomünikasyona kadar her alanda kullanılan temel bir unsur haline getirildi.

Çin, askeri teknoloji ve teçhizat ihtiyacını Rusya'dan ithal ediyor ve buradan elde edilen teknoloji transferi ile kendi yerli teknolojisini geliştiriyordu. Uzun yıllar boyunca yapılan lisans anlaşmaları, teknoloji transferleri ve AR-GE çalışmaları ile önemli bir deneyim kazanan Çin, bugün neredeyse tüm askeri teknoloji malzemelerini yerel imkanlarla ve batıya göre çok daha ucuza üretebiliyor. ABD, halihazırda dünyanın en büyük ve en gelişmiş savaş aygıtına sahip fakat Çin burada da etkin bir güç olma yolunda ilerliyor. Çin, yüzlerce savaş gemisinin yanı sıra, 11 tane nükleer uçak gemisi bulunan Amerikan Deniz kuvvetlerini, sayısal anlamda geçmiş durumda. Öte yandan, iki farklı beşinci nesil "Chengdu J-20 ve Shenyang J-35" hayalet savaş uçağı geliştirebilen ve seri üretimine geçen (ABD ve Rusya ile birlikte) üç ülkeden biri konumunda. Altıncı nesil savaş uçağının prototipleri ise geçtiğimiz aylarda hava kuvvetleri tarafından tanıtıldı.

Çin'in bu teknolojik atılımı, sadece askeri teknoloji üzerine değil, otomotiv sektöründen, yapay zekaya, uzay çalışmalarından bilişim teknolojisine, demir-çelik üretiminden, yarı-iletken mamullere, akıllı telefonlardan mikroçiplere kadar oldukça geniş bir yelpaze sunuyor. Öyle ki, elektrikli otomobil sektöründe tüm batı ile yarışacak konuma ulaştı, akıllı telefon, tablet, bilgisayar gibi tüketici elektroniğinde başı çekiyor. Öte yandan güneş panelleri ve rüzgâr tribünleri gibi temiz enerjide kullanılan malzemelerin üretiminde de açık ara ile lider konumda. Bir milyar tonun üzerindeki kapasitesi ile demir-çelik üretimini neredeyse domine ediyor. Genel olarak dünyada mamul ürün üretiminin yaklaşık üçte birini Çin karşılıyor. Çin'in ekonomik, teknolojik ve askeri yükselişi, Asya-pasifik bölgesinde siyasi ve askeri dengeleri değiştirmekle kalmadı, dünya ticaret sistemini de ciddi anlamda etkileyen bir faktöre dönüştü.

Geçtiğimiz yıl Çin’in yaklaşık "bir trilyon dolar" ticaret fazlası oldu. Bunu, pek çok ürün kaleminde küresel pazarın lideri olmasına borçlu. Öte yandan, ekonomik olarak kapitalist batının yapısal dengelerini bozmuş olması, özellikle ABD'yi oldukça rahatsız eden bir olguya dönüştü. ABD ve Avrupa ülkelerinin "milyarlarca dolar" harcadığı yapay zeka teknolojilerini (ChatGPT, Gemini vb.), sadece "altı milyon dolara" üretti. Piyasaya çıktığı andan itibaren ekonomik parametreleri alt üst eden yapay zeka sistemi "DeepSeek", başta "Nvidia ve Alphabet" olmak üzere, Microsoft, Meta, AMD ve İntel gibi devasa tekellerin hisse senetlerinde iki trilyon dolarlık kayba sebep oldu.

DeepSeek'in bu olağanüstü başarısı ABD’de şok etkisi yarattı. Bunun üzerine bazı teknoloji tekelleri, Çin’i "teknoloji hırsızlığı ve batıyı taklit etmekle” suçladı. ABD, geçmişte Çin’in beşinci nesil hayalet uçak "stealth" teknolojisini, Kosova savaşında düşürülen F-117 Nighthawk’ın enkazını çalarak elde ettiğini iddia etmişti. Keza Çin'in Yapay Zekâ ve Mikroçip üretiminde de benzer bir yöntem izlediğini iddia ediyor. Çin yönetimi ise ABD'nin bu suçlamalarını reddediyor. ABD'nin bu suçlamaları kesin bir kanıta dayanmasa da bir gerçekliği yok değil. Örneğin, Çin'in uçak gemisi filosu, Sovyet yapımı bir uçak gemisinin, "turistik amaçlarla kullanılmak üzere" Ukrayna’dan alınıp, modernize edilmesiyle oluşturulmaya başladı. 2007 yılında motorları sökülerek İstanbul ve Çanakkale boğazından geçirilen gemi, bugün "Liaoning" adıyla Çin deniz kuvvetlerinde görev yapıyor. Öte yandan bu gemiden edinilen teknolojik bilgi ve deneyimler üzerinden, yeni uçak gemilerini de kızağa koymuş durumdalar. Tüm bunlar Çin’in teknoloji transferinde “illegal yöntemlere” başvurmuş olabileceği savını güçlendiriyor. Fakat bugün dünyada bu veya benzeri yöntemlere başvurmayan ne bir devlet ve bir şirket var. Dolayısıyla bu istisna değil kuraldır. Buna rağmen ABD’nin Çin’in suçlaması, politik baskı oluşturabilme hesabına dayanıyor.  

Bugün pek çok ülke modern bir uçak gemisi ya da beşinci nesil hayalet uçak gibi karmaşık mühendislik bilimi isteyen teknolojilerde, tekerleği yeniden icat etmek yerine teknoloji transferi ile var olanı geliştirmek ya da lisansını satın alarak kendi üretimini yapma yoluna gidiyor. Örneğin, bir hayalet savaş uçağını üretmek, onu çalışır vaziyette uçurmak, aviyonik becerilerini test etmek, bir bütün olarak uçağın yeterliliklerini ölçmek ve operasyonel olarak kullanabilmek için uzun yıllar boyunca test aşamasında kalması gerekiyor. Tüm bunlara rağmen yine de üretilen prototipler bekleneni karşılamayabiliyor. Bundan dolayı prototip olarak kalan pek çok uçak vb. var. Bu riski almak istemeyen ülkeler kendileri üretmek yerine, başarılı olmuş olan yüksek teknoloji ürünlerini satın alma ya da çalma yoluna gidiyor. F-35 projesi bu amaçla kurulmuş bir proje idi. Böylece başta NATO ülkeleri olmak üzere, ABD’nin “dost” olarak gördüğü ülkeler belli bir para ödeyerek beşinci nesil savaş uçağına sahip olabilecekti.

Sonuç olarak, Çin de pek çok şeyi, sıfırdan üretmek yerine kopyasını üretiyor ya da sahip olduğu teknolojik bilgi ve deneyimle benzerini yapıyor. Bu yöntemle tekerleği baştan icat etmek yerine, var olan teknolojiyi geliştirip ülke şartlarına uyarlama yoluna giderek oldukça pratik bir yöntemle çözümler geliştiriyordu. Artık büyük bir teknolojik birikim ve zenginliğe sahip olduğunu gelişmeler üzerinden görebiliyoruz. Örneğin başta yapay zeka ve bilişim teknolojileri olmak üzere, tüketici elektroniği ve otomotiv gibi sektörlerde kullanılan mikroçip ve yarı iletkenlerin üretiminde ciddi anlamda geniş bir üretim ağına sahip.

İçinde bulunduğumuz çağda teknolojiden bağımsız olan neredeyse hiçbir şey yoktur. Artı-değeri yüksek olan meta üretiminin yanı sıra bilimsel ve teknolojik altyapı, ülkelerin gelişmişlik seviyesinde belirgin bir rol oynamaktadır. ABD ve batılı teknoloji tekelleri için burada sorun olan şey, tek başına üretim gücü, teknoloji transferi ya da taklitçilik değil. Burada esas sorun ABD ve emperyalist batının tekelinde olan “yüksek teknoloji ürünlerinin” muadillerinin, Çin tarafından çok daha ucuza yapılabilmesi gerçeğidir. Bu durum, Çin’in pek çok alanda batıya karşı belirgin bir üstünlük kazanabileceğinin emarelerini gösteriyor.

 Sonuç olarak;

ABD’nin jandarmalığını yaptığı tek kutuplu dünya düzeninin artık geri dönülemez biçimde tarihe karıştığını söyleyebiliriz. Fakat bu geçiş dönemi hiç de barışçıl bir şekilde ilerlemiyor. Çok kutuplu dünyanın diğer ucunda ister “sosyalist” Çin olsun, isterse Rusya, yeni dönem ağır siyasal mücadelelere sahne olacaktır. Bu savaş küresel hegemonya mücadelelerinin iki ayrı cephesini oluşturuyor. İşçi emekçilere getireceği şeyin ise ağır bir yıkım olduğu açıktır. İşçi sınıfı ve emekçiler yaklaşan yeni paylaşım savaşına karşı mücadeleyi şimdiden örgütlemelidir. Çünkü emperyalist devletler arasındaki kriz giderek şiddetleniyor. Bu kriz sadece siyasi ve ekonomik değil, yer yer sıcak savaşa dönüşen askeri bir boyut kazanmaya başladı.

ABD, Çin ve Rusya’nın dışında bir bütün olarak Avrupa ülkeleri, Japonya, Güney Kore, Hindistan, Avustralya gibi devletler de silahlanma yarışına girdi. Bu ülkeler milli gelirlerinin önemli bir kısmını silahlanmaya ayırmış durumda. Öte yandan tüm bu “paradigma” değişiklikleri, savaş ekonomisi politikaları ile yeni bir küresel kriz dönemine de işaret ediyor. Öyle ki “ileri demokrasinin” hakim olduğu Avrupa ülkelerinde bile faşizmin son yıllardaki yükselişi meselenin başka bir boyutuna de ışık tutuyor.

Dünyada ve Türkiye’de savaş politikalarının yaratacağı ekonomik ve sosyal yıkımın faturası işçi sınıfı ile emekçilerin sırtına yüklenecektir. Öbür taraftan geniş yığınlar şovenizmin zehriyle cepheye sürülerek, dünyanın yeniden paylaşımında pastadan pay kapmanın birer aparatı olarak kullanılacaklar. Kapitalist barbarlığın yaratacağı bu yeni yıkımlar sadece insanlığın değil, tüm canlı yaşamın geleceği için tehlike oluşturmaktadır.

İşçi sınıfının önderliğinde, ezilen mazlum halklar ve yoksul emekçi yığınlarının enternasyonal mücadelesi böyle bir savaşa geçit vermeyebilir. Bunun için, egemenlerin sömürge savaşlarına ve çıkar çatışmalarına karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü birliğini yaratabilmeliyiz. Bunu başaramazsak eğer, belki de nükleer silahların da kullanılacağı korkunç bir yıkımın eşiğinde, yapay zekâ robotları ilk olarak onu üreten elleri kesecektir.