Güney Afrika’da madenci katliamı

Güney Afrika’da ANC’ye bağlı polisler Stilfontein kasabasının yakınlarındaki ocaklarda çalışan madencileri dışarı çıkarmaya yönelik saldırıda onlarca madenciyi öldürdü.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 16 Ocak 2025
  • 08:00

Güney Afrika’da işçi, emekçi, yoksul siyahiler ırkçı Apartheid rejiminin yıkılmasında etkin bir rol oynadılar. Ancak ırkçı rejimin yıkılması, vahşi kapitalizmin egemenliğine dokunmadı. 

Apartheid rejimine karşı mücadelenin liderliğini yapan Afrika Ulusal Kongresi (ANC), milyonlarca işçi ve emekçinin ağır bedeller pahasına yürüttüğü mücadele sayesinde iktidara geldi. İlk yıllarda kısmi sosyal kazanımlar oldu. Ancak bunlar hem kısa ömürlü hem iğretiydiler. Yani ANC iktidarı döneminde de kapitalizmin vahşeti yerli yerinde kaldı. Devleti ANC şefleri yönetirken de işçi katliamları, vahşi neo liberal politikalar devam etti. Dolayısıyla ırkçı rejimin yıkılması, sınıfsal anlamda işçilerin, emekçilerin, yoksulların ekonomik durumunda kayda değer bir değişiklik yaratmadı. Çünkü özel mülkiyet de artı-değer sömürüsü de sistemin “kutsalları” kabul edildi.  

Güney Afrika’da devam eden derin yoksulluk “kaçak madencilik” diye tanımlanan bir “sorun” yaratıyor. Ülkede, uzun yıllar çalıştırıldıktan sonra kapatılan pek çok altın madeni var. İş bulamayan yoksul madenciler bu tür ocaklara inerek “yasadışı” çalışıyorlar. ANC yönetimi ise, onları “suçlu” ilan ediyor. Tutuklanma, hatta ölme riskine rağmen binlerce kişi madenlere inip çalışmak zorunda kalıyor. 

***

Kendisi de Ulusal Maden İşçileri Sendikası’nın eski başkanlarından biri olan Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, yoksullukla değil, yoksullarla mücadele ediyor. Bunun için büyük miktarda para harcıyor, binlerce askeri “kaçak” madencilerin üzerine salıyor. Ramaphosa’nın Ulusal Polis Komiseri Korgeneral Shadrack Sibiya, Aralık 2023'ten 2024 yılının Kasım ayına kadar yedi eyalette en az 13.690 kaçak madencilik şüphelisinin tutuklandığını iftiharla ilan etmişti. 

ANC’nin rezaletleri bununla da sınırlı değil. Polis, geçtiğimiz kasım ayında Johannesburg'un güneybatısındaki Stilfontein adlı bir kasabanın yakınlarındaki ocaklarda çalışan madencileri dışarı çıkarmaya yönelik bir saldırı başlattı. Madencilerin dışarı çıkmayı reddetmesi üzerine saldırıya geçen polis, zorla çıkarma yoluna başvurdu. Ocaklara yiyecek ve su ulaştırılmasını engelleyen polis, yüzlerce madenciyi dumanla ya da aç-susuz bırakarak dışarı çıkmaya zorladı. 

Bu vahşi uygulama, demokratik kurumların tepkileri üzerine bir süre sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak iş işten geçmişti. Madendeki işçilerin sayısının 400 civarında olduğu tahmin ediliyor. Dışarı çıkıp tutuklanmayı reddeden işçilerin bir kısmı yemek ve su olmadığı için hayatını kaybetti. İşçileri çıkaran kurtarma ekipleri onlarca cesetle karşılaştı. Hayatta kalanlar ise açlık ve susuzluktan dolayı ölmek üzere olmalarına rağmen tutuklandılar. 

Madencilikten Etkilenen Topluluklar Eylem Birliği'ne (MACUA) göre, çıkarılan madencilerden 24’ü hayatını kaybetmiş; 34’ü ise bir deri bir kemik kalmış durumda. Ancak katliamın çok daha vahim boyutlara vardığı, 100’den fazla madencinin açlık ya da susuzluktan öldüğü, 400 kişinin ise hala kurtarılmayı beklediği ifade edildi. MACUA tarafından açıklanan sayılar kesin olmasa da madenci katliamının boyutu hakkında fikir veriyor. 

Bu katliamın dolaysız sorumlusu ANC hükümetidir. Zira ANC’nin Kabine Bakanlarından Khumbudzo Ntshavheni, olay üzerine şu açıklamayı yapmıştı:

“Suçlulara yardım göndermiyoruz. Onları dumanla dışarı çıkaracağız. Dışarı çıkacaklar. Suçlulara yardım edilmemeli. Onları oraya biz göndermedik.”

Ntshavheni adlı bu madenci celladının “suçlu” ilan ettiği madencilerin durumunu anlamak için, hükümeti mahkemeye veren MACUA’nın davasında ifade veren tutuklu bir madencinin şu sözlerine kulak vermek yeterlidir: 

“Temmuz 2024’te, maddi sıkıntılar ve ailemin geçimini sağlama ihtiyacı nedeniyle yerin 2 kilometre altına inmek gibi zor bir karar verdim. Tüm çabalarıma rağmen bir iş bulamadım ve evimi geçindirecek imkânlardan yoksun kaldım.”

Bir dönem ırkçılığa karşı mücadelenin liderliğini yapan ANC’nin bu kadar vahşileşmesi trajiktir. Ancak kapitalizm tam da budur. Sermaye sınıfını temsil edenlerin deri rengi ya da dün ne yaptıklarının pek bir önemi yok. Onlar, her an vahşileşmeye adaydır…