Asgari ücret, sefalet zammı olarak açıklandı. Ama öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde sefalet ücreti dayatmaları mücadele gündemi olarak öne çıkmaya devam edecek. Hali hazırda bütün bir yıl boyunca alım gücü enflasyon altında ezilen milyonlar, sefalet ve açlık dayatmasını kolayından sindirmeyecek, kabul etmeyecek.
Tüm bu gelişmeler burjuva muhalefeti de harekete geçirdi. Sağından soluna hepsi oy kaygısı ile mikrofonlardan çağrılar gerçekleştirdi. Kendini “grev gözcüsü” ilan edenler, sendikal örgütlenme çağrısı yapanlar, “üretimden gelen gücümüze güvenelim” diyenler, sokağa, meydanlara çağıranlar… (Dipnot olarak hatırlatmakta fayda var. Bizlere sunulan suçlar tam da bunlar). 2025 yılının mücadele ile geçeceğini öngören düzen muhalefeti bir anda işçi sınıfını hatırladı ve “mücadele çağrılarını” en üst perdeden dillendirmeyi de ihmal etmedi.
Yeni yıl ile birlikte yeni bir dönemin kapısı açılabilir. Öfke ve tepkinin artacağı 2025 yılı, işçi sınıfı açısından ya açlık ve borç batağı ile anılacak ya da mücadelenin yılı olacak. Yürütülen ekonomik program sınıfımıza başka bir seçenek bırakmıyor. Bu açıdan ocak zamları önemli bir yerde duruyor. Fabrika ve işletmelerimizde zamların belli olacağı bu dönem öfke ve tepkilerin birleşik mücadele kanallarına akıtılması için önemli fırsatlar ve olanaklar yaratacaktır. Tüm bu olanaklara rağmen geçmişten gelen sorunlarımız devam ediyor.
İşçi sınıfının örgütlenme düzeyindeki zayıflık ve sendikalara olan güvensizlik, mücadele arayışı güçlense dahi önemli bir handikap olmaya devam ediyor. Sendikaların bürokratik-uzlaşmacı bir çizgide olması örgütlenme adına derin tahribat yaratmaktadır. Sendikalaşmanın önündeki engeller ve örgütlenme özgürlüğüne yapılan açık saldırılar korku yaratmakta, patron sınıfını dokunulmaz göstermektedir. Dağınık, güvensiz ve tedirgin tavrımızdan güç alan sermayedarlar sömürüyü pervasızca artırmaktadır.
Koşullarımızı değiştirmenin, zayıflıklarımızı aşmanın yolu ise kararlılıktan ve mücadele arayışlarını büyütüp ortaklaştırmaktan geçmektedir. Tek tek mücadelelerin anlamı olsa da çözüm öfkenin açığa çıkartılmasından, ortak taleplere dayalı ortak bir mücadele hattının kurulmasından ve elbette ön açıcı ve öğretici mücadele örneklerinin yaratılmasından geçmektedir.
Tüm fabrikalardan aynı ses yükselmektedir!
Düşük ücret dayatması, işten atmalar, ağır vergi yükü işçi sınıfına yönelik saldırı dalgasının en önemli üç ayağını oluşturmaktadır. Bunlar topyekûn bir saldırının birbiriyle bağlantılı parçalarıdır. Bu topyekûn saldırılara ortak yanıt üretmenin yolu şimdilik fabrika merkezli mücadelelerin büyütülmesinden ve zamanla ortaklaştırılmasından geçmektedir. Bu tür bir çaba içinde sendikalar halen önemli araçlardır. Sendikal hareketin bugün içinde bulunduğu uzlaşmacı ve iş birlikçi cendereye rağmen, mevcut sendikal yapıları değiştirme mücadelesi yürütmeden, alternatif olarak bu çarkın dışında var olan mücadeleleri büyütülmeden sınıf hareketin gelişiminin önü gereğince açılamaz.
Kötüleşen ekonomik koşullar ve derinleşen kriz, işçi sınıfını emeğini korumak için mücadeleye ve sendikal arayışa itecektir. Önemli olan bu yönelimi fiili-meşru bir hatta örgütlemeyi başarmaktır.
Serdar Gür
Burdur Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu C3-18