27 Kasım sabahı kaldığımız ev basılıp sözde bir ihbar nedeniyle göz atına alınıp tutuklanmamamızın üstünden neredeyse ise iki ay geçti.
Bu ülkede hukuk denilen şeyin göstermelik olduğunun gerçek sınıfsal ilişkileri örtmek için kullanıldığının elbette farkındaydık. Sınıf mücadelesi yürüten insanlar olarak bir gün tutuklanıp aylarca, yıllarca hapislerde kalabileceğimizi biliyorduk. Fakat böyle bir hukuk komedisiyle tutuklanabileceğimizi düşünmemiştim doğrusu. İsimsiz bir ihbarla eve gelen arama yapıp gideceğiz diyen polisin, bizi karakola götürmesi, sonrasında gözaltı kararı alması, üç günlük göz altı süreci ve arkasından gelen tutuklama bizle ilgili açıklamalarda söylendiği gibi ancak Aziz Nesin kitaplarına konu olabilecek türden. Yine de buna şaşırmıyorum. Ülkenin içinde bulunduğu atmosferde yapılmaya çalışılan şey mücadele edenleri sindirmeye etkisizleştirmeye çalışmaktır. Bize yapılan ne kadar altı boş gerekçelere dayanıyor olursa olsun esas amaç topluma ve işçi sınıfına göz dağı vermektir.
Ben bir tıpkı birçok yaşıtım gibi okulu bırakarak 12 yaşında başladım tekstil atölyelerinde çalışmaya. Sömürü çarkları içinde baskıya mobbinge kötü çalışma koşullarına göğüs gererek geçti yıllarım. Bu koşullarda en insani tepkilerle haklarım için mücadele ettim. Mücadele ettikçe öğrendim, öğrendikçe mücadele etme azmim büyüdü ve devrimcileştim. Yaşadığımız sorunların çözümünün işçi ve emekçilerin mücadelesiyle olabileceğine bu baskı ve sömürü düzeninin yine onların mücadelesiyle değişebileceğine inanan bir işçi olarak bulunduğum her alanda sınıf mücadelesinin bir neferi olmaya gayret gösterdim.
Bize büyük bir heyecan veren, ama bürokratik sendikal anlayışın ihanetiyle arkadan hançerlenen Greif direnişinin ardından sendikamız kurulduğunda ben de görev aldım aynı heyecanla. İşçilerin tek tek değil ancak birlikte güçlü olduğunu anlatmak örgütlülüğün her şeyi değiştirebileceğini göstermek için çaba gösteriyoruz o günden beri. Sendikamız DEV TEKSTİL bürokratik iş birlikçi ve uzlaşmacı anlayışın işçi hareketini esir aldığı bu günün koşullarında devrimci sendikal çizginin, fiili meşru mücadele anlayışının, işçi sınıfı kendi inisiyatifini öne çıkarak bir tarzın temsilcisidir. Bu çizgi ve anlayış sınıf hareketinin yarınki devrimci geleceğidir. Böyle bir sendikanın çalışmalarında yer almaktan onur duyuyorum.
Tutuklanma sebebim budur. Bize savcılık sorgusunda pandemi döneminde işçiler fabrikalarda ölümle burun buruna çalışırken 1 Mayıs’ın yasaklanma kararına neden uymadığımız sorulmuş bu ve diğer 1 Mayıslara katılmamız suç kabul edilmiştir. Örgütlenme faaliyetlerimiz yine suç olarak gösterilmeye çalışılmıştır.
Bir sendika yöneticisi örgütlenme faaliyeti yapmayacaksa işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesi için mücadele yürütmeyecekse ne yapacaktır? 1 Mayıs’ta alanlarda olmayacaksa, haksızlığa adaletsizliğe karşı durmayacaksa ne işe yarayacaktır.
İlk olarak götürüldüğümüz Aydın Cezaevi’nde siyasi tutuklu yoktu. İki metre karelik bir tecrit hücresinde iki kişi 14 gün sadece bir saat havalandırma izni ile tutulduk. Cezaevi müdürü “sizde sendika-mendika varmış bu yüzden sizi böyle tutuyoruz” demeye getirdi. Yani bayağı bayağı bir cezaevinde müdür olmuş kişi sendikacı olmamızı önemli bir suç göstergesi saydı.
Oysa baksak en temel anayasal haktır diye övünür egemenler. Sanki sendikalaşma hakkını kendileri bahşetmiş, işçi sınıfı bu hakkı kendi mücadelesiyle söküp almamış gibi. Ama bizim haklarımız onlar için önemli değildir. Nasıl dünyayı emeği ile var eden biz işçilerin sermaye gözünde bir değeri olmadığı gibi ülkeyi yönetenler içinde haklarımızın hiçbir önemi yoktur. Onlar sadece sermayenin çıkarlarını korurlar onları önemserler.
İşçiler iş kazalarında alınmayan basit önlemler yüzünden hayatlarını kaybederken ortada görünmeyenlerdir. Korumak için hiçbir şey yapmadıkları öldürülen kadınların faillerini cezasızlıkla ödüllendirenlerdir. Mafyaya çeteye her türlü gayrı meşru ve ahlak dışı işlere göz yumanlar söz konusu olan biz işçilerin örgütlenmesi olduğunda ne hukuk tanırlar ne yasa ne kural. Bizim tutuklanmamız bunun yeni bir örneğiydi.
Bizi örgütlendiğimiz için, işçileri örgütlediğimiz için tutukladılar. Bizim şahsımızda yargılayıp hapse atmak istedikleri işçi sınıfın hak alma ve özgürlük mücadelesidir. Ölesiye korktukları bu mücadelenin büyüyüp gelişmesidir. Toplumu baskıyla yıldırıp sindirmeye çalışmaları bundadır. Fakat bunlar nafile çabalar, ne yaparlarsa yapsınlar. Bu topraklar birçok mücadeleye tanık oldu. Herkes emin olsun daha da olacak. Er ya da geç işçiler, emekçiler, kadınlar mücadele ederek bu sömürü düzeni yerle bir edecekler. Açlıkla terbiye edip baskıyla susturmaya çalıştıkları milyonlar korkularını gerçek yapacak.
Bugün tutuklu olmamız bir şeyi değiştirmez. Bizler ise “işçi sınıfı mücadelesi meşrudur yargılanamaz” demeye devam edeceğiz. Engelleri aşacağız, baskıları yeneceğiz, diz çökmeyeceğiz, teslim olmayacağız. Ve en sonunda biz kazanacağız. Er ya da geç mücadele alanlarında yeniden buluşacağız. Tüm güzellikleri aklı ve elleri ile yaratanlara selam olsun.
DEV TEKSTİL Genel Başkan Yardımcısı Fatma Alökmen
İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, A-8 Koşuğu
17.01.25