Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın Gazze’yle ilgili sürgün planı Arap medyasında ana gündem konusu olmaya devam ediyor. Trump’ın Gazze’den sürülecek Filistinlileri kabul etmesini istediği ülkelerden biri olan Ürdün’ün kralı 2. Abdullah Bin Hüseyin ABD’yi ziyaret etti. Sırada Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi ziyareti var. Arap Birliği ise, 27 Şubat’ta Filistin ve Gazze gündemiyle toplanacak. Ancak özellikle de Filistinliler bu zirvelerden umudunu tamamen kesmiş durumda.
Peki Arap ülkeleri ve özellikle de Amerikan mali yardımlarına muhtaç olan Mısır ve Ürdün neden bu plana karşı çıkıyor. Trump’ın geri dönüşünden en fazla memnuniyet duyan Arap ülkesi Suudi Arabistan’ın da Trump’ın bu önerisine karşı tavrı dikkat çekiyor. Arap ülkelerinin bu konudaki tavrının Filistin Davasına sahip çıkmaktan kaynaklanmadığı açıkça konuşuluyor.
Geçtiğimiz hafta Arap gazetelerinde Trump’ın Gazze’yi ‘Ortadoğu’nun Rivierası’na dönüştürme planının bir pazarlıktan ibaret olabileceği şeklindeki değerlendirmeler dikkat çekti. Bazı yazarlara göre Trump’ın Netanyahu’ya asıl hediye etmek istediği yer Gazze değil, aksine İsrail için daha önemli olan Batı Şeria. Zira İsrail son dönemlerde Batı Şeria’daki askeri operasyonlarını ciddi derecede arttırmış durumda.
Peki Trump, sürgün planını rafa kaldırmak için başka neler isteyebilir? Konuyla ilgili Arap gazetelerinde çıkan bazı yorumlar şu şekilde:

'Asıl hedef Gazze mi Batı Şeria mı?'
ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze halkını topraklarından çıkarma önerisi ciddi bir söylem mi, yoksa Batı Şeria'nın ilhakı ve Yahudileştirilmesinin tamamlanması gibi daha yüce ve büyük bir hedefe ulaşmak için atılan bir 'sis bombası' mı?
Gerçekten bunu kastettiğini zannediyordum. Eğer bu amacına ulaşırsa İsrail'e en iyi hizmeti vermiş olacak. Ki kendi düşüncesine göre de, bu durum onun tarihe geçmesine neden olacak. Eğer bunu başaramazsa, -ki beklenen de budur- biz Araplar'a gelip şöyle diyecek: 'Üzgünüm, sizin fikirlerinizi kabul ediyorum ve Filistinlileri sınır dışı etme teklifimi geri çekmeye hazırım. Ama bunun karşılığında benim için bir takım talepleri hayata geçirmenizi istiyorum. Birincisi, Gazze'deki direnişi tamamen silahsızlandırmak, ikincisi, Hamas'ın üst düzey liderlerinin Gazze Şeridi'nin dışına sürgün edilmesi, üçüncüsü, Gazze Şeridi'nin yönetiminin, Amerikan denetimi altındaki bir uluslararası veya Arap bir yönetim tarafından devralınmasıdır. Dördüncüsü de, sürgün planının Gazze yerine Batı Şeria'da uygulanmasıdır. Çünkü Batı Şeria'yı İsrail'e ilhak etmeye karar verdik.'
İsrail'in en büyük hedefinin, İsraillilerin çoğunluğunun zihninde ve kalbinde var olduğu ve Knesset duvarlarında yer aldığı haliyle, Büyük İsrail haritasını hayata geçirmek olduğunu çok iyi biliyoruz. İsrail'in bu hedeflerinin onlarca yıldır Siyonistlerin çekmecesinde durduğunu da biliyoruz. Bu plan saha koşullarına göre yavaş yavaş hayata geçirilmektedir. Dolayısıyla Gazze'den sonra Batı Şeria'nın en büyük kısmı da yıkıma uğruyor. Bunu Cenin'de ve Tulkarim'de görüyoruz. (İmadeddin Hüseyin / Mısır El Şuruk Gazetesi)
'Sürgün planı bir pazarlıktan mı ibaret?'
Birçok kişi, Donald Trump'ın Hamas'ın tüm İsrailli rehineleri serbest bırakması için belirlediği son tarihi bekliyor. Ortadoğu'ya nasıl bir cehennem hazırladığını bilmek istedikleri için değil, sadece Trump'ın açıklamalarındaki mizahın ve ciddiyetin sınırlarını bilmek istiyorlar. Trump'ın gerçekten Filistinlileri Gazze'den çıkarmak için hazırladığı bir planı var mı, yoksa adam Hamas ve Arap dünyasıyla başka konularda uzaktan pazarlık mı yapıyor ve taleplerini kabul edene kadar yerinden etme kartını mı kullanıyor?
Her halükarda, son günlerde açıkça görüldü ki, savaşa geri dönmek, Hamas'ı yok etmek ve anlaşmayı durdurmak gibi söylemler boş laftan ibarettir. Nitekim, İsrail kabinesi, anlaşmanın sürdürülmesinin gerekliliği konusunda ısrarcı oldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da, Beyaz Saray'da ABD Başkanı ile varılan anlaşmaların bozulmasından endişe ederek, bakanlarına boş gevezelik yapmamaları konusunda talimat verdi.'( Bilal El Talidi / Kuds El Arabi Gazetesi)
'Trump’ın sürgün planından vazgeçme şartları'
Trump'ın şu ana kadar vizyonuna ve planına sıkı sıkıya bağlı kaldığı açık. Bu arada bu plan, ne yeni ne de aciliyeti olan bir durum. Bilakis, sağcı İsrailli ve Siyonist çevrelerde, hatta evanjelikler arasında bile dolaşımdaydı. Bu tehcir doktrini ve Filistin'in Filistinlilerden tahliyesi ile ilgilidir. Plan, Trump'a ekonomik ve ticari bir plan olarak sunulsa da, ideolojik içerik barındırıyor ve Trump da bunun farkında. Zira Trump, başkanlığa geri dönmesini bu Evanjelik tabana ve Siyonist fonlara borçludur. Dolayısıyla Trump'ın bu teklifi defalarca tekrar edip bunda ısrar ettikten sonra geri çekmesi, karşılığında Netanyahu ve grubuna kazanımlar sağlayacak teklif ve fikirlerin sunulmasını gerektirecektir. Özellikle de Gazze'de savaşın tamamen bitmesinden sonra ne olacağı, Hamas'ın akıbeti ve İsrail ile normalleşme meselelerinde.
Bu yerinden etme projesine karşı durmak ve bu Amerikan-İsrail planını durdurmak bir zorunluluktur. Çünkü yeni bir nekbeden (felaketten) ve sürgünden bahsediyoruz ve bu sadece Gazze Şeridi'yle sınırlı kalmayacak. Bugün Batı Şeria'da olanlar daha az tehlikeli değil. Aslında, Batı Şeria İsrail için stratejik ve dini açıdan Gazze'den daha önemli. Ancak asıl büyük sorun, Trump'ın teklifini çekmeceye koymasının karşılığının bedelinin çok yüksek olacak olmasıdır. Direnişin silahını tamamen bırakması ve belki de İsrail'e güvenlik ve askeri garantiler verilmesi, Gazze Şeridi'ndeki Hamas hareketinin tamamen bitirilmesi, Batı Şeria'da tehlikeli bir senaryonun önünün açılması ve Suudi Arabistan'la normalleşme gibi şartları karşılanmadan bunu kabul etmeyecektir. (Muhammed Ebu Remman / El Arabi El Cedid Gazetesi)
'Arap ülkeleri tehcire neden karşı?'
Bölgede bir kaos durumu var. İsrail, karşıtı olan eksenin çöküşü olarak gördüğü süreçten büyük bir sevinç duyuyor. Trump yönetimindeki Amerika tehdit ve sindirme politikasına yönelmiş durumda. Arap yöneticiler ise tam bir şaşkınlık içinde. Rejimler, hem Trump'ı memnun etmekle kendi halkını memnun etmek arasında, hem de Trump'ın taleplerini karşılamakla rejimin çıkarlarını korumak zorunluluğu arasında kalmış durumda.
Trump, Arap yöneticilerinin tanıdığı ve bildiği başkanlardan oldukça farklı bir başkan. Hiçbir sırrı saklamaz. Kapalı odalarda konuşulan sırları ifşa etmeye hazır.
Ancak Filistinlilerin yerlerinden edilmesi, istisnasız bütün Arap ülkeleri tarafından reddediliyor. Bu tutum, sadece Filistin halkına yönelik kaygılardan kaynaklanmıyor. Çünkü etnik temizliğe maruz kalmış olan Filistinliler'e 'ev sahipliği yapacak' olan her ülke, kargaşaya, siyasi depremlere ve ayaklanmalara maruz kalacaktır. (As'ad Ebu Halil / Lübnan El Akhbar Gazetesi)
'Mısır'ın tavrı net''
Kahire, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi nüfusunun bir kısmının Mısır'a yerleştirilmesi önerisine karşı kararlı bir şekilde mücadele ediyor. Etrafını saran dalgalanmalara, çelişkilere ve karşıtlıklara de hiç aldırmıyor. Çünkü bu planın bir bölümünü veya tamamını hayata geçirmek Mısır'ın Filistin meselesiyle ilgili olarak onlarca yıldır benimsediği kuralları sabote etmek anlamına geliyor. Üstelik bölgesel çatışmaların artabileceği ve Ortadoğu bölgesinin İsrail'in büyüklüğüne ve hedeflerine uyacak şekilde yeniden yapılandırılması için planların yapıldığı bir zamanda, Mısır'ın ulusal güvenliği zorlu krizlere maruz kalabilir.
Mısır, Trump'ın önerisinin içeri sızabileceği bütün kapı ve pencereleri fiilen kapatmaya çalışıyor. Çünkü bu planın gizli bileşenleri şu ana kadar duyurulandan daha fazlası olabilir. Bu bağlamda Mısır'ın hamleleri, karmaşık bir durumla başa çıkmaya hazır olduğunu gösteriyor. Sanki Kahire Trump'ın önerisi ve bunun olası sonuçları karşısında çok da şaşırmamış, benzer bir şey bekliyormuş gibi. (Muhammed Ebu Elfadl / Londra merkezli El Arab Gazetesi)
'Arap zirvelerinin etkisizliği'
Filistin meselesi, Arap liderlerinin gerek olağan gerekse de olağanüstü zirvelerinde ana odak noktası olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bu zirvelerin sonuçları 'kesin' tutumlar ile diplomatik girişimler arasında değişiyordu. Ancak hiçbiri, Filistin davası lehine gerçek bir atılım sağlamayı başaramadı. Çünkü asıl mesele, Arap ülkelerinin siyasi iradesine ve zirvelerin geleneksel kapanış açıklamalarının ötesinde pratik adımlar atmaya hazır olmalarına bağlıdır. Zira Arap zirvelerinde çok sayıda karar alınmasına ve girişim başlatılmasına rağmen, bu zirvelerin Filistin meselesine etkisinin ne boyutta olduğu sorusu hâlâ ortada durmaktadır.
Filistin meselesinin Arap siyasi söylemindeki merkezi konumuna rağmen, son Gazze savaşında Arapların tutumu olumsuz ve etkisizdi. Arap ülkelerinin çoğu kınama açıklamalarıyla yetinirken, saldırganlığı durdurmak veya Filistinlilere somut destek sağlamak için pratik adımlar atmadı. Bölgesel ve uluslararası düzeyde ciddi diplomatik girişimler de olmadı. Bu durum, Arap nüfuzunun büyük krizlerdeki zayıflığını ortaya koymuş, güçlü ve etkili tutum bekleyen Arap sokağında da hayal kırıklığını artırmıştır. (Emin El Hac / Filistin El Kuds Gazetesi)
Gazete Duvar / 18.02.25