Devrimci vasiyet ve “miras yedilik”

Devrimci miras tükenmişlere değil sınıf mücadelesini sebatla sürdüren, “yeni bir dünya mümkündür” bilinciyle yol yürüyerek devrim ve sosyalizm mücadelesinde ısrar edenlere aittir.

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 27 Ocak 2025
  • 11:30
ikon

Her canlının bir gün ölüm denen olguyla karşılaşacağı hepimizin malumudur. Bu, canlı hayatın doğanın yasaları tarafından belirlenen “kara” yazgısıdır. Düşünen ve tasarlayan insan bu sonu yaşayacağını bilen tek varlıktır. Ancak insan, bildiğini bir türlü kabul etmemiş, ölümsüz olmak için yeryüzünde başvurmadığı araç ve gereç kalmamıştır. Tarihsel süreç içerisinde icat ettiği çeşitli dinlerin anlatılarında kimi zaman ruhunu evrende ölümsüz kılmış, kimi zaman ürettiği öteki dünya ile yeniden canlanmış, kimi zaman öldüğü anının ertesinde başka bir hayvanın donunda yeniden zuhur etmiştir. Ölüme karşı hayata yeniden tutunma çabasının yansıması olan bu arkaik, geleneksel kültür biçimleri, bin yıllar öncesinden günümüze kadar ulaşmış, gelecekte de var olmaya devam edecektir. 

Günümüzde tıp alanında yaşanan gelişmeler ölümsüzlüğe çare bulmasa da yaşam süresinin uzatılmasında büyük rol oynuyor. Dünyanın dört bir yanında milyarlarca dolar dökülerek araştırma ve deneyler yapılıyor. Bu çalışmalar, ilaç tekelleri için devasa bir pazar yaratıyor aynı zamanda. Elbette bu, kapitalizmin bir “ölüm düzeni” olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Savaşlar, yoksulluk, açlık, derinleşen iklim krizinin yarattığı felaketler, göçler gibi ölüm kuyuları emperyalist/kapitalist sistem tarafından derinleştiriliyor. 

***

Bizler için hayat fiziksel bir olgudan ibaret değil. İnsan etten kemikten, kastan ve sinirden oluşan, üreten ve düşünen toplumsal-sosyal bir varlıktır. Kendisine, içinde yaşadığı topluma, doğaya, canlı hayata karşı sorumluluk duyan ve sorumluluğunun gereklerini yapmak için çaba harcayan, mücadele eden bir canlıdır.

Ne kadar uzun yaşadığından öte, nasıl yaşadığı ve canlı hayata ne kattığı büyük anlam ifade eder. Antik Yunan filozoflarından Sokrates’in dediği gibi: “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez!” 

Yine uzun yaşamak için hiçliği seçenler için şair Pablo Neruda der ki:“Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar…”

Ağır da olsa ölecekler ve bir toz zerresi kadar evrende yerleri olmayacaktır.

***

Devrimcilerin ölümü ise sıradan bir ölüm değildir. Ağır ağır ölmek için hesap tutmazlar zira.

Hayatı sorgulayan, insan olmanın erdemini yakalamış, karakter sahibi olmuş kişiliklerdir.  

Kendine, topluma ve canlı yaşama karşı duydukları sorumluluk gereği toplumsal mülkiyeti, toplumsal eşitliği, onurlu bir hayatı istemişlerdir hep. Toplumsal eşitsizliklere, haksızlıklara, sömürü, zulüm ve baskılara, bu köhnemiş özel mülkiyet sistemine baş kaldırmayı kendilerine görev edinmişlerdir. 

Bu tercihlerinden dolayı onların karşısına her tür baskı ve zulüm dikildiği gibi, ölüm denen “kara yazgı” da sık sık çıkarılmıştır. Sıradan kişilerin boyun eğdiği, teslim olduğu bu sona onlar hep meydan okumuş, üzerine yürümüştür.

Darağaçlarında ölüm sehpasına tekme atmış, işkencelerde cellatlara meydan okumuş, duvar diplerinde kurşuna dizilirken marşlar söylemiş, sloganlarını cellatların yüzüne haykırarak dik yürümüşlerdir bu korkulan sona doğru. Devrimciler nezdinde ölümün rezil rüsva olma halidir bu.

Bu sonun bıraktığı bir vasiyet ve miras var mıdır?

Vardır elbette ki!

***

Sıradan ölenler unutulmamayı isteseler de bu beyhude bir beklentidir. Çünkü mirasyedilerin onlardan beklediği tek şey mal ve mülktür.

Devrimciler ise her zaman artlarında izlenecek unutulmaz bir hayat, mücadele geleneği, insan olmanın erdemini bırakırlar. “Ben” olarak başladıkları hayatı “biz” diye devredeler yeni kuşaklara. Vasiyetleri: “Biz” olma bilinç ve erdemiyle hayatı sürdürmek; sömürüye, baskıya ve zulme karşı tereddütsüz “biz” olma bilinciyle örgütlü olmak; özel mülkiyet dünyasına karşı, toplumsal mülkiyet dünyasını kurmakta ısrar etmektir.  

Buna rağmen günümüzün köhnemiş özel mülkiyet dünyasında on yıllardır devrimci vasiyeti ve mirası kemiren bir çürümüşlükle de yüz yüze bulunuyoruz.

Devrimci iddiası kalmamış, özel mülkiyet dünyası içine gömülmüş her renk ve tonda sol maskeli birey ya da gruplar devrimci mirası “sermaye” edinerek miras yedilik yapmaktadır. Adeta birer mezar soyucu rolüne soyunmuşlardır. Onlar, devrimcilere ve devrimci direniş geleneğine ait hangi değer varsa çeşitli biçim ve görünümlerle metaya çevirip pazarlıyorlar ve geçim aracı haline getiriyorlar. Bu bir tükenmişlik ve çürümüşlük halidir. 

Devrimci miras tükenmişlere değil sınıf mücadelesini sebatla sürdüren, “yeni bir dünya mümkündür” bilinciyle yol yürüyerek devrim ve sosyalizm mücadelesinde ısrar edenlere aittir. 

Ölümü küçülterek yenen devrimcilerin vasiyeti, devrimde ısrar eden, siyasal ve ideolojik olarak diri, amaç ve hedefte berrak olanların mücadele etme düsturudur.

M. İmran