AKP-MHP iktidarının içinde bulunduğu foseptik çukurunun ürünü olan pislikler her gün yeni yarıklar bularak ortaya çıkıyor. Devlet yetkilileri ise bu durumdan çok da rahatsız olmuş görünmüyorlar, çünkü bizleri bu pisliklere alıştırmaya çalışıyorlar adeta. Her ne kadar R. Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde AKP Rize 8. Olağan İl Kongresi’ndeki konuşmasında, "Bilin ki genel başkan çok şikayetler alıyor" diyerek üyelerine gözdağı veriyor görüntüsü çizse de her gün basına yansıyan yolsuzluk ve hırsızlıkların boyutları, emekçilerin içinde bulunduğu açlık ve yoksulluğun temel nedenlerini ortaya çıkarıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Yunus Emre Vakfı'na 2024'te 1,7 milyar TL tahsis ediliyor ve bu para, vakıf yöneticileri tarafından naylon faturalar aracılığı ile iç ediliyor. Açılan soruşturmada gözaltına alınan 11 kişiden 8'i tutuklanıyor. Vakfın üst düzey yöneticileri, AKP ve MHP yöneticilerinin yakınları. Vakfın yönetim kurulu başkanı ise firar ederek Almanya'dan sığınma talebinde bulunuyor. Buna rağmen 2025'te bu vakfa, 2 milyar TL daha ödenek ayrılıyor bakanlık tarafından. Bakalım bu yıl kimlere yem olacak bu paralar.
Evet, basında her gün böylesi haberlerle karşılaştığımız için, adeta bunları kanıksamamız ve "bal tutan parmağını yalar" demeye başlamamız isteniyor bizlerden. Kendileri "Birkaç milyarın 10-15 kişi arasında pay edilmesi de o kadar abartılacak bir soygun değil elbet" diye düşünüyor muhtemelen ama son günlerde öylesi bir yolsuzluktan daha söz ediliyor ki, bunun ekonomik sonuçları düşünüldüğünde aslında yer yerinden oynar diye düşünüyor insan. Ama birçok haber kanalı bunu, haber değeri taşımadığını düşünmelerinden olsa gerek, gündeme bile getirmiyor. Oysa devletin bu yolsuzluktaki maddi kaybıyla (56 milyar dolar), ülkemizdeki 500 bin ailenin konut sahibi olması sağlanabilecekti. Haber değeri bile taşımadığı düşünülen bu hırsızlık ve yolsuzluklar üst üste eklendiğinde, içinde bulunduğumuz yağma ve soygun düzeninin, bizleri nasıl açlığa mahkum ettiğini ve ancak bu kokuşmuş soygun düzeninin ortadan kaldırılmasıyla emekçi sınıfların gerçek refaha kavuşabileceklerini görmüş olacağız.
Neyse, biz tekrar geçtiğimiz günlerde CHP'nin de TBMM'ye soru önergesi vererek gündeme getirdiği 56 milyar dolarlık vurgun iddiasına gelelim.
İddia odur ki, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce, R. Tayyip Erdoğan'ın seçilememe ihtimalini de hesaba katarak, son bir vurgun hamlesi yapıyor. 19 Kasım 2022'de yaptıkları yönetmelik değişikliği ile, 30 megavat kapasiteli rüzgar ve güneş enerjisi santrali lisanslarının ihalesiz olarak tahsisine olanak tanıyor. Bu süreç adil ve şeffaf bir şekilde işlemiyor ve önceden hazırlanmış başvurular sisteme dahil edilerek büyük miktarda haksız kazanç sağlanmasına neden olunuyor. Böylece enerji piyasasındaki büyük aktörler de -ki bunların pek çoğu zaten AKP'ye yakın olan ticari kuruluşlar- saf dışı edilip, ihale vs. de yapılmadan bu lisanslar eşe dosta dağıtılmış oluyor. Bal tutan yine parmağını yalamış oluyor ama bu göz açıklığının bedelini işçi ve emekçiler her geçen gün daha da yoksullaşarak, açlık ve sefalete mahkum edilmiş olarak ödemeye devam ediyor. 56 milyar dolarlık bir kamu zararının işçi ve emekçiler açısından anlamı budur hiç kuşku yok ki.
Ortaya çıkan bu vurgun, sadece pastadan pay kapma yarışının bir sonucu olarak kamuoyuna yansımış olan buzdağının suyun üstündeki küçük bir parçasıdır. Devasa boyutlardaki asıl vurgunlar, suyun altında olduğu için henüz göremediğimiz ama bir gün mutlaka ortaya çıkarıp hesabını soracağımız pisliklerden oluşuyor.
Bu pislikleri tümden ortadan kaldırmak ise, işçi sınıfının sosyalist iktidarıyla mümkün olacaktır ancak...
Küçükçekmece’den bir Kızıl Bayrak okuru