Saray iktidarının emekçilere dönük saldırıları dur durak bilmiyor. Düşük ücret ve ağır çalışma koşullarını “genel kural” haline getiren iktidar, hazırladığı yeni saldırı yasalarıyla var olan yıkımı daha da derinleştirmek istiyor. Sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde gündeme getirilen saldırılardan biri de esnek çalışmanın hakim hale getirilmesidir.
Neo-liberal politikaların önemli başlıklarından olan esnek, güvencesiz, taşeron vb. çalışma sistemine geçiş 1980 askeri-faşist cuntası tarafından başlatıldı. Bu sistem işçi sınıfı ve emekçileri ucuz, güvencesiz ve ağır çalışma koşullarına mahkum etmenin basamağı olmuştu. 2002 yılında hükümet koltuğuna oturan AKP ise kendinden önceki hükümetlerden devraldığı ekonomik ve sosyal yıkım saldırılarını aralıksız sürdürdü. Öncekilerden çok daha pervasız olan AKP iktidarı, büyük bir iştahla hayata geçirdiği saldırılar üzerinden emekçilerin bugün içine itildiği vahim tabloyu yarattı.
Bugünün Türkiye’si kapitalistlerin kâr rekorları kırdığı bir ülke konumunda. İşçi ve emekçiler açısından ise ülke ucuz emek cennetine çevrilmiş durumda. Zira, açlık sınırının altında olan asgari ücret “genel ücret” haline getirilmiş, milyonlarca işçi ve emekçi kuru maaş ile geçinmek zorunda bırakılmış, sosyal haklar yok denecek duruma düşürülmüş, işsizlik artarken iş cinayetleri yaygınlaşmış, fabrikalarda-işyerlerinde kuralsızlık kural haline getirilmiş, esnek-taşeron-güvencesiz çalışma en ücra köşelere yayılmış bulunuyor. Tablo emekçiler için bu kadar vahimken sermayedarların doymak bilmez iştahları daha fazlasını istiyor. Kapitalistlerin bir dediğini iki etmeyen gerici Saray rejimi ise, milyonlarca işçi ve emekçinin hareketsiz ve örgütsüz olmasını fırsat bilerek, adeta köleliği geri getirmenin hesabını yapıyor.
İş kanununda, emek düşmanı bir madde olarak yer alan “esnek çalışma” tanımı kapitalistlere yeterli gelmiyor. Sermaye örgütleri, “tam istenildiği gibi” kullanılamadığı gerekçesiyle bu tanımın yeniden düzenlemesi gerektiğini söylüyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Saray rejiminin ilgili kurumları ise bir süredir bu isteği yerine getirecek ve çalışma yaşamının genelini etkileyecek bir hazırlık içerisindeler. Kimi medya organlarında çıkan haberlere göre bu hazırlıklar tamamlanmak üzere. “Esnekliğe yeni bir tanım getirmek” sözleriyle ifade edilen düzenlemler, yansıdığı kadarıyla çalışma yaşamında yeni birtakım gruplamalar üzerinden gerçekleştirilmek isteniyor. “Genele değil kişiye özgü olacak” söylemi eşliğinde ve “çağın gereklerine uyum” adı altında esneklik alabildiğine yaygınlaştırılmak isteniyor. Bu gruplamalar “tam gün mesai yapmayan, yarım gün çalışan, haftanın belli günleri çalışan, kısa vadeli iş yapan, geçici çalışan” gibi başlıklarla ifade ediliyor. Düzenlemenin bu içeriğe uygun olarak tekstil ve imalatta çalışan ara elemanları, bazı mühendislik dallarını, dijital alanların kullanıldığı meslekleri, eğitim alanında akademik çalışmalar yapanları ve yazılımcılık gibi meslekleri kapsayacağı söyleniyor.
İlk aşamada kadın ve öğrencileri kapsayacağı ifade edilen bu yeni düzenlemeyle işçi sınıfı ve emekçileri yeni bir saldırı dalgası bekliyor. AKP-MHP iktidarı ve kapitalistler, ülkeyi genel olarak “yevmiye” usulüne göre çalışılan koşullara geri götürmek için sinsice hareket ediyor. Zira, “yeni esnek çalışma modelleri” her ne kadar kimi meslek grupları üzerinden ifade edilse de, bunun milyonlarca işçiyi kapsayacak şekilde yaygınlaştırılacağından kuşku duymamak gerekiyor. Esnek çalışma uygulamalarını güvencesiz çalışmayı hakim kılmanın, sosyal hakları ve kıdem tazminatını gasp etmenin bir vesilesi sayacaklar. Kapitalistler istediklerinde işçi alacak, işi bitince çıkartacak, üç gün bir işçi iki gün başka bir işçiyi işe çağrılabilecek vb…
Yeni hak gaspları için hazırlanan bu yasa, olduğu kadarıyla sendikal örgütlülüğü dağıtmayı veya tamamen işlevsizleştirmeyi de hedefliyor. Dolayısıyla bu saldırıyı püskürtmek tüm emekçiler için kritik bir önemdedir. Sendikalar, işçi ve emekçiler hazırlıkları süren bu yeni saldırıya karşı şimdiden mücadeleye hazırlanmalıdır. Bugün işçi sınıfının birliğini ve mücadelesini güçlendirmek, hem ekonomik ve sosyal yıkım saldırılarını geri püskürtmek hem de bu yıkımı sürekli hale getirmek isteyen rejimi engellemek açısından büyük bir önem taşıyor.