“Siyasal Alevilik” tartışması:

“Evlerin üzerindeki işaret”

Tarih boyunca katliamlara uğrayan bir mezhep için “Siyasal” kavramını yakıştırıp “Siyasal İslam’la aynı kefeye koymaya çalışmak, hesaplı ve planlı bir saldırı sürecinin parçasıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 14 Ocak 2025
  • 19:00

Suriye’ye karşı savaşta kullanılan şeriatçı, selefi çeteler; Türkmen Alevileri, Arap Alevileri, Kürtleri, Ezidileri, Süryanileri, Hristiyanları, Dürzileri yıllar boyunca hedef aldılar. Hem Suriye’de hem de Irak’ta on binlerce kişi kimliğinden dolayı cihatçılar tarafından katledildi. 13 yıl süren savaş ve yıkımın ardından ABD-İsrail-Türkiye destekli cihatçı HTŞ ile diğer IŞİD artıklarının Suriye’de yönetime taşınması, Arap Aleviler başta olmak üzere diğer halkları ve şeriat istemeyen Sünnileri kaygılandırıyor.

Cihatçı çeteler özellikle Arap Alevileri hedef alıyor. Öldürüyor, tutukluyor, işkence ediyor, evlerini yağmalıyor. HTŞ’yi parlatmakla iştigal eden emperyalist medya tekelleri ve Türkiye’deki uzantıları üstünü örtmeye çalışsa da cihatçıların sergilediği vahşet saklanamadı. HTŞ şeflerine takım elbise giydirip kravat taktıranlar, çetelerin işlediği suçların teşhir olmasından rahatsız oldular. Ne de olsa 2011’den beri Suriye’yi yıkmak için onlarla aynı mevzide birlikte savaştılar.

Bu gelişmelerin ardından, HTŞ’nin Şam’a taşınmasında özel bir rol oynayan dinci-faşist rejimin aparatları tarafından başlatılan “siyasal Alevilik” tartışması, cihatçıların Alevilere dönük saldırılarını meşrulaştırma amacı da taşıyor. Saray beslemesi sahtekarlar tarafından başlatılan bu tartışma ile hem Suriye’de cihatçıların Alevileri katletmesi “normalleştirilmek” isteniyor hem de Türkiye’de mezhepçilik kışkırtılarak Aleviler hedef haline getiriliyor.

***

Halep’te Alevilerin kutsal kabul ettiği bir türbenin cihatçılar tarafından yakılması ve türbede görevli beş kişinin katledildiğinin ortaya çıkmasından sonra Aleviler birçok kentte protesto eylemleri gerçekleştirdi. Katliama tepki gösterilmesi, medyada konumlanmış ırkçı-mezhepçilerin Alevilere karşı provokatif bir linç kampanyası başlatılmasına vesile edildi. Cihatçı katiller ise “Eski rejimin artıkları” söylemiyle Alevilere karşı sürek avı başlattı. Yüzlerce kişi öldürüldü, evler yağmalandı, tutuklanan ya da kaçırılanların sayısı ise bilinmiyor.  

Suriye’de olaylar devam ederken 28 Aralık 2024 Cumartesi günü yayınlanan Nisa Nur Çavuşoğlu imzalı “Hamaney'den işaret geldi: Siyasal Aleviler provokasyona başladı” başlıklı haberle Yeni Şafak da linç kampanyasına katıldı. Suriye’de eylem yapan Alevilerin “İran destekli” olduğu iddia edilirken, “Esed destekçisi Nusayrilerin ‘Siyasal Alevilik’ provokasyonları başladı” ifadelerine yer veren Yeni Şafak, cihatçıların suçlarını örtmeye çalıştı.  

Yeni Şafak’ın destek verdiği troller, “Siyasal Alevi” söylemini Alevilere yönelik hedef gösterme kampanyasının gerekçesi olarak kullandı. Bu söylem, Suriye’deki gelişmelerden sonra Türkiye’de de gündeme getirildi. Sosyal medyada trol ve gerçek hesaplar üzerinden Alevilere dönük saldırı ve hedef gösterme süreci işletildi. “Siyasal Alevi” kavramı üzerinden suç duyurusunda bulunan Alevi örgütlerine karşı da kara propaganda yapıldı. Tüm bu iğrenç saldırı ve propaganda dinci faşist rejim tarafından yaygınlaştırılıp desteklendi.

“Siyasal Alevilik” propagandası, Alevi katliamları öncesinde “Alevilerin evlerinin işaretlenmesine” benzetildi. Dinci-ırkçılar bu saldırı ile IŞİD zihniyetinden AKP’ye uzanan yelpazede halklara orta çağ artığı gericiliği dayatan Siyasal İslamcıların suçlarını “normalleştirme” hamlesi yaptılar. Yanı sıra, dinci-faşist rejime biat etmeyen Alevileri hedef gösterdiler.   

Tarih boyunca katliamlara uğrayan bir mezhep için “Siyasal” kavramını yakıştırıp “Siyasal İslam’la aynı kefeye koymaya çalışmak, hesaplı ve planlı bir saldırı sürecinin parçasıdır.

Bu saldırıların gerisinde ise emperyalist/Siyonist güçlerle işbirlikçilerinin bölgede etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaları körüklemesi, iliklerine kadar mezhepçi olan dinci iktidarın Türkiyeli emekçileri mezhepsel temelde parçalamaya çalışması gibi kirli hesaplar var. Alevilerin hedef alınması sadece mezhepsel değil tarihsel ve güncel planda sınıfsal bir boyut da taşıyor:

“Alevilik sorununun güncel ve tarihsel arka planına bakıldığında, olgunun dinsel bir alt kimlik olan mezhepten öte olduğu görülüyor. Tarihsel arka planda, merkezi otoriteye/egemen sınıflara karşı isyanların Alevilik görünümünde ortaya çıkması ve bunun yüzyıllara yayılması, dini inanca felsefi boyutlar katmış, döneminin ilerisinde olan belli değerlerin benimsenip yaşatılmasını olanaklı kılmıştır.” (TKİP V. Kongresi sunumlarından- Alevi sorunu ve Alevi hareketi)

***

ABD-Türkiye-İsrail tarafından desteklenen İhvancılar ve onların uzantıları mezhepçi çatışmaları hep kışkırttılar. Geçmişte de Esad rejimine karşı savaşmak adı altında Suriye’de Alevileri katlettiler. Halen Suriye’de işgalci olan ABD, Türkiye, İsrail üçlüsü, sonunda IŞİD artığı HTŞ’yi başa getirerek Suriye’yi orta çağ karanlığının içine attılar.  

Esad yönetimi dağıldığında bile “mezhepçi iktidarın” devrildiği yalanına dayalı haberler yayıldı. Erdoğan konuşmalarında “Suriye artık küçük bir azınlık tarafından yönetilmeyecek” zırvasını tekrarladı. Oysa herkes biliyor ki, Baas yönetimi bir Alevi yönetimi değildi. Esad ailesinin Alevi kökenli olması, Suriye’de “en görünmeyen” kesimin Arap Alevileri olduğu gerçeğini değiştirmedi. Buna rağmen Erdoğan rejimi ve onun aparatları, IŞİD zihniyetinin Suriye’de başa getirilmesini “Yeni bir güneş doğdu” diye selamladılar. IŞİD zihniyetini “yeni bir güneş” diye pazarlayanların halklara orta çağ karanlığından başka sunabilecekleri bir şey olabilir mi?

Ortadoğu’da kurulacak yeni denklemin önemli taşlarından birini oluşturan bu olgu yeni bölgesel düzene entegre mezhepçiliği ve Alevi düşmanlığını açıkça gösteriyor. Tüm bu saldırılara karşı halkları emperyalizme, Siyonizme ve yerel egemen sınıflara karşı ortak çıkarlar ekseninde birleştirmek için “anti-emperyalist, devrimci-demokratik ve laik bir program ve stratejik çizgi, zorunlu asgari koşuldur” saptamasını yapan TKİP V. Kongresi bildirgesinde yer alan şu çağrı halen tüm yakıcılığını korumaktadır:

“Ortadoğu, hemen tüm ülkeleriyle, bir farklı halklar, kültürler, dinler ve mezhepler mozaiğidir. Bu toplumsal-kültürel olgu, milliyetçi, dinci ya da mezhepçi akımların kategorik olarak bölge halklarının ortak çıkarları için olumlu bir alternatif olamayacağını gösterir. Farklı köken ve kültürlerden halkları emperyalizme ve yerel egemen sınıflara karşı ortak çıkarlar ekseninde birleştirebilmek için, anti-emperyalist, devrimci-demokratik ve laik bir program ve stratejik çizgi, zorunlu asgari koşuldur. Bölge halklarının, özellikle de halen gerici iç boğazlaşmalarla kan kaybeden ülkelerin en büyük talihsizliği, böyle bir programa sağlam ve istikrarlı bir temel oluşturacak modern sınıfsal yapıdan yoksun olmalarıdır. Bu nesnel olgu devrim mücadelesinin ihtiyaçlarına bölgesel düzeyde bakmayı özellikle gerektirmekte, bölgede modern sınıf ilişkileri bakımından nispeten daha ileri, dolayısıyla daha gelişkin bir işçi sınıfına sahip ülkelerin devrimcilerine çok daha büyük bir sorumluluk yüklemektedir.”