İktidarın basın üzerindeki baskı ve sansürü artıyor.

Gerçekler yasaklanarak, sansürlenerek, çarpıtılarak ortadan kaldırılamaz

Görünen o ki, iktidar ani bir toplumsal patlamadan ölesiye korkuyor. Zira toplumsal bir patlama için gerekli koşulların bizzat kendi politikalarının ürünü olarak ortaya çıktığını görüyor. Açlık, yoksulluk, işsizlik ile birlikte kurulan baskı rejimi öfke ve tepkinin birikmesine yol açıyor. Gezi türü çıkışlara zemin yaratıyor. Bu yüzden iktidar, uyguladığı politikaların yol açtığı yıkımın daha da görünür hale gelmesini istemiyor. Kurduğu “medya karteli” ile gerçekleri çarpıtan rejim yoksulluk, kadın ve iş cinayetleri, işsizlik, enflasyon vb. sorunlar yokmuş gibi davranıyor, bir tür “yalan dünya” algısı oluşturmaya çalışıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Şubat 2025
  • 13:00

İşçi sınıfı ve emekçilerin çalışma yaşam koşulları her geçen gün daha kötüye giderken iktidar sistematik olarak haber alma-verme hakkına saldırıyor. Gerici faşist iktidar, medyanın yüzde 90’ından fazlasını elinde tutmasına rağmen sınırlı sayıda muhalif basın-yayın organına bile tahammül edemiyor. İktidarın söylediklerine itiraz eden, göze parmak yaptıkları usulsüzlükleri ifşa eden ya da hukuksuzluklara karşı çıkan gazeteciler ve yayın organları sistematik olarak saldırı altında. Neredeyse her gün bir gazeteci evi basılarak gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Haber siteleri kapatılıyor, kanallara ceza yağdırılıyor. Fiili saldırılar devam ederken çıkarılan yasalarla yeni “suçlar” uydurularak baskı rejimi tahkim ediliyor. Bunları tehditler ve tacizler tamamlıyor.

Saray rejiminin “saldırı aparatlarından” biri olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin yakın zamanda yaptığı açıklama ile bu sefer haber bültenlerini hedef gösterdi. “Türkiye’de olumlu olaylar olmuyor algısı yarattıklarını” öne süren bu görevli ana haber bültenlerini yaptırımla tehdit etti. Haberlerden dolayı “vatandaşların karamsarlığa ve yalnızlığa sürüklendiği” iddiasını ortaya atan Şahin şunları da ekledi:

“Ülkemizde enerji, savunma sanayi, yerli ve millî teknoloji, sanat, kültür ve spor olmak üzere birçok alanda başarılı çalışmalar ortadayken, karamsarlık aşılayan ‘yandık’, ‘bittik’, ‘mahvolduk’ haberciliğinin kimseye bir faydası da yoktur.”

***

Görünen o ki, iktidar ani bir toplumsal patlamadan ölesiye korkuyor. Zira toplumsal bir patlama için gerekli koşulların bizzat kendi politikalarının ürünü olarak ortaya çıktığını görüyor. Açlık, yoksulluk, işsizlik ile birlikte kurulan baskı rejimi öfke ve tepkinin birikmesine yol açıyor. Gezi türü çıkışlara zemin yaratıyor. Bu yüzden iktidar, uyguladığı politikaların yol açtığı yıkımın daha da görünür hale gelmesini istemiyor. Kurduğu “medya karteli” ile gerçekleri çarpıtan rejim yoksulluk, kadın ve iş cinayetleri, işsizlik, enflasyon vb. sorunlar yokmuş gibi davranıyor, bir tür “yalan dünya” algısı oluşturmaya çalışıyor.

Yaşanılan sorunları birbirinden kopuk, sorumlusu belirsiz, bireysel durumlarmış gibi göstererek, sorunları yaratan koşulları ve iktidarın politikalarını gizlemek için çırpınıyorlar. Rejimin borazanı “çamur medyası” 7/24 bunun için yayın yapıyor. 6 Şubat depremlerinde yardım isteyen depremzedelerden mikrofon kaçıran; Suriye’de, Filistin’de, Yemen’de halklar katledilirken savaş borazanlığı yapan; çocuk ve kadın cinayetlerini magazin malzemesine çeviren; iş cinayetlerini münferit gösteren, sahte verilerle işsizlik yok diyen iktidar medyasına herkes inansın diye aykırı sesleri bastırmak istiyor. 

Gerçekleri sadece devrimci basın gösterir!

İktidarın medyası gerçekleri tümüyle yok sayarken iktidara muhalif medya da emekçilerin içinde bulunduğu koşulları bir fotoğraf karesi gibi göstermenin ötesinde bir şey yapmıyor. Salt var olanı aktaran haberciliğin sınırları var. Nedenleri gereğince sorgulamayan, kaynağını yanlış gösteren habercilik muhalif de olsa sorunların gerçek çözümünü bulanıklaştırır. Bu tür habercilik, olanları çarpıcı biçimde yansıtıyor gibi gözükse de çok sinsi biçimde durumu kanıksatır. Karanlığa karşı çözüm yolları sunmaz, yaşananların gerçek nedenlerine inmez, gerçek sorumlulara işaret etmez. Sunduğu çıkışsızlıkla, emekçilerin yalnızlığını ve karamsarlığını körükler. Emekçilere bir “kurtarıcı” beklemeyi salık vererek edilgenlik telkin eden bu tür habercilik, toplumun değiştirici gücünü, yani işçi sınıfını da görmezden gelir. Bu yüzden işçi sınıfının direnişleri, örgütlü tepkileri iktidar medyasında olduğu gibi çoğu zaman “muhalif” medyada da gereğince kendine yer bulamaz. Bugün düzen muhalefetinin sesi olan yayın organlarının CHP’li belediyelerdeki işçilerin sorunlarına gözlerini kapatması bilinçli tercihtir. “Sandık gelecek yoksulluk bitecek” türünden sahte vaatler ise en az iktidar medyasının toz pembe yalanları kadar tehlikelidir. 

Olumlu şeyler de oluyor elbet!

“Sahibinin sesi” RTÜK Başkanı korkusunu “sanki hiç olumlu şeyler olmuyor gibi habercilik yapılıyor” sözleriyle dışa vuruyor. Evet birçok açıdan karanlığa batmış ülkede olumlu şeyler de oluyor elbet! Dört bir yanda işçiler sefalet dayatmasına karşı karanlığın arasından süzülen ışıklar yakıyor. Henüz bu ışıklar belki tüm bu karanlığı aydınlatacak güçte değil. Ama gelecek güzel günlerin habercisi. Kürt halkı tüm baskı ve zorbalığa rağmen haklarından vazgeçmiyor. Doğanın rantına ve talanına direnen köylüler engel oluyor. Suruç, 10 Ekim, Çorlu Tren faciası, 6 Şubat depremleri, Hendek, Grand Kartal Otel gibi sayısız katliamlarda yakınlarını kaybedenler davalarının peşini bırakmıyor. Hayvan hakları savunucuları, atanamayan öğretmenler, hakları gasp edilen emekliler, köleliğe sürüklenen sağlık emekçileri mücadeleden vazgeçmiyor. Ülkenin yanı başında Tişrin’de, Filistin’de, Suriye’de emperyalist saldırganlığa karşı halklar taşla, sopayla direniyor. Bu haberlerin bütünü ancak devrimci-ilerici basından izlenebilir. Görünenin ötesini anlayabilmek ve karanlıktan çıkış yollarını bulabilmek için devrimci basını izlemek ve onunla dayanışma içinde olmak emekçiler için elzemdir. Emekçilerin yaşadığı sorunların esas nedenlerini ve kalıcı çözümlerini ancak devrimci basın gösterebilir. Marx’ın ifadesiyle “görünenin ötesindeki gerçeği” sadece devrimci basın anlatır.

İktidarın korkuları, bunun için gerçekleri görünmez kılma çabası anlaşılır. Ancak unuttukları bir şey var: Gerçekler yasaklanarak, sansürlenerek, çarpıtılarak ortadan kaldırılamaz. “Gerçekler inatçıdır”, er ya da geç ortaya çıkarlar.