Dünyanın en büyük otomotiv tekellerinden Volkswagen/VW grubu ile İG-Metall sendikası arasında 2024'ün ikinci yarısında başlayan TİS görüşmeleri, aralık ayında imzalandı. Sendika ve işyeri konseyi, görüşmelerde işçilerin taleplerini gerçekleştirmeyi amaçlamadı; tersine, işçilerin tepki ve mücadele azmini yanlış hedeflere yönlendirip zayıflatarak, VW tekelinin taleplerini işçilere kabul ettirmeyi esas alan bir strateji izledi. Noel tatilinin başlayacağı günün akşamında anlaşmanın imzalanması da işçi düşmanı stratejinin bir parçasıydı. Noel tatiliyle Yılbaşı tatilinin birleşmesiyle fabrikaların iki haftadan uzun süre kapalı kalacak olmasını toplu bir tepkinin ortaya çıkma riskine karşı bir önlem olarak kullandılar. Böylece fabrikalarda toplu tepkilerin çıkma ihtimali minimize edilmiş oldu.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba'dan bellidir
Bir yıl önce, Aralık 2023'de Deutsche Presse-Agentur dpa, VW’nin İnsan Kaynakları Şefi Gunnar Kilian'ın şu sözlerini aktarıyordu: “Volkswagen AG'nin yeniden yapılandırılması konusunda bilinçli ve hedefe yönelik bir yaklaşım benimsiyoruz. Bu konuda Çalışma Konseyi ile mutabakata vardık.” Bir yıl sonra Noel tatili öncesinde imzalanan anlaşmanın kapsamı ise sendika, Çalışma Konseyi ile VW yönetiminin vardığı mutabakatın ilanından başka bir şey değildi.
Bu arada VW yönetimi, belirlenen hedeflere ulaşmak için daha fazla tasarruf ve kesintinin gerekli olduğunu öne sürerek IG-Metall, Çalışma Konseyi ve işçilere beklemedikleri kadar ağır bir darbe vurmak için hazırlıklarını sürdürdü. “Büyük VW ailesi” hakkında atıp tutmayı seven Grup yönetimi, “aile üyelerine”, yani iş konseyine ve bir süre sonra da iş-gücüne şu haberi verdi:
“Mevcut durumda fabrika kapanışları artık göz ardı edilemez. Durum son derece gergin ve basit maliyet düşürücü önlemlerle üstesinden gelinemez.”
VW yönetimi, IG-Metall ile önceki yıllarda mutabık kalınan toplu sözleşmeleri iptal etti. İptal edilenler arasında şunlar da vardı:
-Özel veya yönetim fonksiyonlarına sahip çalışanlar için çerçeve toplu sözleşme “Tarif Plus”,
-Stajyerlerin işe alınmasını düzenleyen toplu sözleşme,
-Geçici iş-gücü kullanımına ilişkin toplu sözleşme,
-Gelecek toplu sözleşmesi.
VW, 1 Ocak 1994 tarihli ve 30 Haziran 2025 tarihine kadar geçerli olan iş güvencesine dair sözleşmeyi de 31 Aralık 2024 tarihinde tek taraflı olarak iptal etti.
Grubun CEO'su Blume, 23 Eylül 2024’te ZDF kanalında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Maliyet tarafında ilerleme kaydetmek için burada önemli bir hareket görmeyi bekliyorum… Almanya'daki her iş için de mücadele edeceğiz, bu çok açık. Ancak bunun temeli, tüm alanlarda maliyetleri önemli ölçüde azaltmamızdır.”
Medya, TV kanalları ve basın, VW Grubu'nun planlanan “tasarruf paketi” ile ilgili haberlerle dolup taşmaya başladı. Ekonomide ve özellikle de otomotiv sektöründe genel bir düşüş yaşandığına ilişkin haberlerde VW grubunun tabuları yıkacağı, “sosyal ortaklığı” ihlal edeceği, maliyetleri düşüreceği, ücretleri azaltacağı, işten çıkarmalara gideceği ve “VW'deki depreme” karşı grup yönetiminin olası önlemleri olarak fabrikaları kapatacağı yönünde tahminler yürütüldü.
Öngörülen deprem, 2023 yılında otomobil kapitalistlerinin siparişlerindeki düşüşle zaten duyurulmuştu. Deutsche Presse-Agentur dpa tarafından “Marklines” şirketine yaptırılan bir araştırmaya göre, VW'nin Wolfsburg'daki ana fabrikası o dönemde sadece yüzde 50 kapasiteyle çalışıyordu. Grup yönetimi tarafından açıklanan VW'nin yeniden yapılandırma önlemlerinin nedeni 2024 yılında da devam eden bu kapasite kullanım yetersizliğiydi. Dpa, 15 Nisan 2024 tarihli haberinde bir iç yazışmaya atıfta bulunarak şunları yazdı:
“Avrupa'nın en büyük otomobil üreticisi VW, maliyet azaltma programının bir parçası olarak kısmi emekliliği genişletiyor ve hedeflenen kıdem tazminatlarını da sunuyor. Kısmi emeklilik teklifi artık 1967 doğumluları da kapsayacak. İlgili programların zaten mevcut olduğu 1965 ve 1966 doğumlular için bildirim için son tarih uzatılacak ve daha genç çalışanlara hedeflenen kıdem tazminatı teklif edilecek.”
***
VW yönetiminin eşi görülmemiş kapsamdaki saldırı hazırlığına karşı hiçbir hazırlık yapmayan sendika ve Çalışma Konseyi ise zamanını boş vaatler ve işçilerin birliğini bölüp parçalayan lokal eylemlerle yetindi. VW grubu, işçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırıları sendika ve işyeri çalışma konseyinin katkılarıyla eksiksiz gerçekleştirebildi.
İlk hamlede 35 bin (ki-çalışanların dörtte birine denk geliyor) kişinin işten çıkartılması, ücretlerin dondurulması, yılbaşı, tatil ödemeleri ve primlerin iptal edilmesi gibi işçi haklarına yönelik çok kapsamlı ve tarihi sonuçları bakımından oldukça ağır olan bir anlaşmaya imza atan IG Metall ve Daniela Cavallo yönetimindeki VW İşçi Konseyi, “tarihi bir anlaşma” imzaladıklarını iddia ettiler. Yaptıkları satış gerçekten de “tarihi”dir. Alman otomobil işçileri daha önce hiç bu kapsamda bir saldırıya maruz kalmamıştı. Cavallo tüm bunları “kaya gibi sağlam bir çözüm” olarak tanımlıyor. Bu “çözüme” göre grup yılda 15 milyar Euro tasarruf edecek ve bunun 1,5 milyarı ücretlerden olacak.
Başa neyi yazmalıyız: İşyerlerinin korunmasını mı? İşten atmalara karşı tam ücret karşılığında çalışma süresinin kısaltılmasını mı?
Makinenin kapitalist kullanımından doğan ayrılmaz çelişki ve uzlaşmaz karşıtlıklar, makineden değil ama, makinelerin kapitalist biçimde kullanımından doğar… İşte bu yüzden, makine kendi başına ele alındığında çalışma saatlerini kısalttığı halde, sermayenin hizmetine alındığında bunu uzatmakta; ve gene kendi başına çalışmayı hafiflettiği halde, sermaye tarafından kullanıldığı zaman işin yoğunluğunu artırmaktadır; kendi başına o, insanın doğa üzerindeki zaferi olduğu halde, sermayenin elinde, insanları bu kuvvetlerin kölesi haline getirmektedir; kendi başına üreticilerin servetini artırdığı halde, sermayenin elinde bunları sefilleştirmektedir. (Marx, Kapital Cilt 1)
VW Grubu CEO'su Blume’nin “Almanya'daki her iş için de mücadele edeceğiz, bu çok açık. Ancak bunun temeli, tüm alanlarda maliyetleri önemli ölçüde azaltmamızdır” sözleri, “sosyal sorumluluk” lafları etmeye pek meraklı olan sendikal bürokrasi ve sosyal reformist hareketlerin kapitalizmin krizine karşı mücadeleyi temel almayan, kapitalist özel mülkiyeti sorgulamayan ve “işyerlerinin korunması” gibi beyhude yaklaşımlarının kapitalistler tarafında nasıl yankılandığını göstermesi bakımından ilginçtir. Nitekim TİS görüşmelerine işçilerin %7 ücret artışı talebiyle başlayan IG Metal Ücret Komisyonu, güya “işyerlerinin korunması” için ücretlerde kesintiye giderek 1,5 milyar Euro’luk tavizde bulundu. Ancak bu taviz iş yerlerinin yok edilmesini ve işten atmaları durduramadı. Zira kapitalist tekeller için ücretlerin düşürülmesinin alt sınırı yok. Küresel ölçekte faaliyet gösteren otomotiv tekelleri kâr ve satış pazarları için kıyasıya bir mücadele veriyor ve bu mücadeleyi ucuz işgücü sömürüsüne dayanarak yürütüyorlar. Kendilerine vergi, harç ve çevre düzenlemelerinde yardımcı olan, yeri gelince grevleri yasaklayarak şiddetle bastıran hükümetlerle yakın işbirliği içinde çalışıyorlar. Rekabette başa güreşmek için bu ittifakın üçüncü tarafı olan sendika bürokratlarına, ücretleri alta çekmede dibin dibini bulma sorumluluğunu yüklüyorlar.
Bu durumda sermaye-iktidar-sendika ağaları “üçlü şer ekseni” tarafından geliştirilen saldırıları püskürtmek için emek cephesinin de düşmanları kadar cesur, sınıf bilinçli, örgütlü ve doğru talepleri şiar edinerek mücadele etmesi gerekiyor. “Makinenin kapitalist kullanımından doğan ayrılmaz çelişki ve uzlaşmaz karşıtlıklar, makineden değil ama kapitalist biçimde kullanımından doğduğunu” bilerek emeğin korunması mücadelesini doğru hedeflere yöneltmelidir.
Teknolojideki her gelişim o ana kadar var olan işyerlerini kaçınılmaz olarak dönüştürür, el ve kalifiye emeğe daha az gereksinim duyan bir hale getirir. Bu durumda “her işyeri için mücadele” veya “işyerlerinin korunması” gibi soyut talepleri şiar edinen bir emek mücadelesi, sefaletin “Makinenin kapitalist kullanımından” doğduğu yalın gerçeğini perdeleyerek işçileri sendikal hareketin rüşeym halindeki işçi hareketinin ilkel dönemine, makina kırıcıları dönemine götürür. Donkişotvari talepler öne sürerken majestelerine hizmette kusur etmeyen sendikal bürokrasinin “işyerlerini koruma” adına yaptığı şey ise sermayenin saldırıları için yolu düzlemektir.
“Ürünlerimiz iyi, şimdi maliyetleri düşürmek zorundayız - her alanda…” diyen Blume'nin, ''VW dünyanın en iyi otomobillerini üretebilir, ancak Grup bunlarla para kazanmıyorsa bunun bir önemi yoktur'' tutumunun karşısına, işçiler de “Otomobiller bizlerin sefaleti pahasına Gruba para kazandırıyorsa bunları üretmenin bizler için bir anlamı yoktur”cevabıyla çıkmalıdır. Grev ve işçi mücadelelerini doğru talepler etrafında örgütleyip “Makinenin kapitalist kullanımına” karşı çıkarak, kapitalistleri kârdan feragat etmeye zorlamayı öğrenmeyen işçiler ve devrimcilerin kapitalist özel mülkiyet sistemini alt edebilme şansları da olmayacaktır.
Dış politikada yeniden silahlanmaya ve askeri güce odaklanan egemen sınıf, sosyal politikada ise ücretlerin düşürülmesi ve işçi hareketinin çökertilmesine bel bağlıyor. Dolayısıyla VW'deki satış anlaşması, basit bir sendikal satış sözleşmesinden öte sosyal politikalarda bir ''dönüm noktasıdır”.