Burjuva tarih kralların, sultanların yaşamını ve ihtişamını anlatır. Buna göre egemenler lüks yaşamlarından zerre ödün vermemişler. 1800'lü yıllarda Fransa'da halk açlık çekerken kral ikinci sarayı için parlamentodan bütçe talep ediyor. Yani eski zamanlardan bir filozofun dediği gibi: ''Sarayda yaşayan başka kulübede yaşayan başka düşünür!''
Peki bugün değişen bir şey var mı dünden. Mesela dünyada bazı ülkelerde halk ayaklanması oluyor. Bu ülkelerde diktatörler halk ayaklanması ile tuzla buz ediliyor. Bakıyoruz geride ne kalıyor, kasada saklanmış altınlar, garajlarda dünyanın en lüks araçları, ömrümüzde yemediğimiz gıda çeşitleri. Yani halk perişanlık çekerken bu ağalar, beyler yaşamlarından tasarruf etmediler. Tıpkı bizim sarayda yaşayanların ''itibardan tasarruf olmaz'' dedikleri gibi.
Kime ne ömrünün yarısından çoğunu çalışarak geçirmiş ve 12.500 TL almış emekliden, kime ne dört kişilik bir ailede asgari ücretle çalışmak zorunda olan işçiden, kime ne SMA hastası çocuğu için sokakta para dilenen anneden…
Kapitalist devletin bizlere tanıdığı tek özgürlük, seni sömüreni seçme özgürlüğüdür yalnızca. Bunları bugün alenen yaşıyoruz dostlar. Bu yüzden geçmişte ve günümüzde ''yakarsa dünyayı garipler yakar'' cümlesi ete kemiğe bürünüyor.
“Bu düzen böyle gelmiş böyle gider” demeyin. Bunu geçmiş tarihte çok kral, çok sultan söyledi. Tıpkı Engels'in dediği gibi “şimdi onlar tarihin tozlu raflarında artık!” O yüzden bu devran böyle gitmez, yeter ki egemenlerin düzenini yıkacak yegane güce, sınıfımıza odaklanalım. Ezilen, hor görülen, ağlatılan, yoksulluğa itilen sınıfımıza yüklenelim. Ancak sınıf bilinciyle hareket edersek bir şeyler için ilk adımı atmış oluruz.
Nedir sınıf bilinci? Çok basit bir örnekle ''kendimiz için değil, sınıfımız için” düşünmeye, dayanışmaya ve mücadeleye ihtiyaç duymaktır. Gözyaşları içinde olan bir Polonez işçisine mikrofon uzatılıyor ve soruluyor ''bu gözyaşları ne için'' diye. Cevap çok kısa ve net; “Bütün emek kardeşlerimiz için!” Çünkü biliyor ki, vermiş olduğu mücadele kazanırsa bu ülkede işçi sınıfına bir örnek olacak, sadece kendi değil gözyaşı döktüğü sınıfı da kazanmış olacak.
Dostlar, durum ajite edilecek, “bak bizler neler çekiyoruz” denilecek bir durum değil. Durum “hayatımızın her alanında yaşanan gerçeklerdir ve bu gerçekleri ancak biz değiştirebiliriz” durumudur. Bakmayın bütçe görüşmelerine, bakmayın belediyelerin SGK borcu üzerinden atıp tutmalarına. Muhalefet belediyeleri de işçiye kan kusturuyor. 2000'li yıllarda EYT'nin mimarlığını yapmış iktidar, eline balyozu almış vurdukça vuruyor. O kadar belli ki şu görüntü, milyonlarca yoksula adeta tiyatral gösteri var sahnede. Yüzünü çevir bu sahneden işçi kardeşim!
2024 yılında sermayeye 1,8 trilyon vergi muafiyeti sağlanmış. MESEM adı altında çocuk işçilik artmış, 66 çocuk çalışırken can vermiş. MESS kapsamındaki fabrikalarda çalışan işçilerin grev hakkı yasaklanmış. Onlar kazanıyor, sen yoksulluğa ve ölüme itiliyorsun. Sermayenin cenneti bu vahşetin üzerinde yükseliyor. Yani sermaye doymuyor!
Sarayın günlük harcaması 2700 emeklinin ve 2023 asgari ücretlinin maaşına denk düşüyor. Gelecek yıl için sarayın bütçesi 16 milyar 938 milyon olarak belirlenmiş. Hal böyleyken Polonez işçisi bir kadın 151 gündür hak mücadelesi veriyor ve 18 yıl çalıştığı fabrikada asgari ücret alıyor. Yürüyüş güzergahında denizi görünce '' ilk defa sahilde yürüyorum'' diyor. Bu sırada Erzurum'da yüzlerce emekli pirinç kuyruğuna girerken, haciz gelen kişi sayısı geçen seneye oranla %50 artıyor. İşte sarayın bütçesi bu çaresizliğin üstünde yükseliyor. Yani saray doymuyor, doyuramıyoruz!
Vergi dilimi, kiralar, geçim derdi… Eğitim ve sağlık sermayeye peşkeş çekilmiş. İşte bu girdaba karşı örgütlenmeyelim, mücadele etmeyelim diye de önümüze mizansen koymuşlar. Dostlar, kardeşler; fabrikada, inşaatta, nerede hak arayan varsa yan yana gelmeliyiz. Ortak çareler üretmeliyiz. Büyük küçük demeden her mücadeleyi büyütmek yolunda adımlar atmalıyız. Çünkü tarih yeniden bizi, yani işçi sınıfını sahneye çağırıyor. Tarihin tekerleğinin yönünü insanın insanı sömürmediği bir dünyaya çevirmek bizim ellerimizdedir.
Yaşasın işçilerin birliği!
Yaşasın sınıf dayanışması!
Yaşasın direnen tüm işçilerin onurlu mücadelesi!
Tutsak demir-çelik işçisi Yücel Memiş
Burdur Yüksek Güvenlikli Cezaevi