“Son felaketten sonra, sonraki felaketten önce sorulan klasik (çoktan seçmeli olmayan) sorular:
- Yanan otelin sahipleri sigorta şirketinden; yanan otelin bedelini, kâr kayıplarını ve olası tazminat ödemelerini talep edecek midir?
- Bir yangın algılama ve söndürme sistemi kaç paradır?
- Sermayenin tek kutsalı para mıdır?
- Bakanların ilgili alanlardaki sermayedarlar arasından seçilmesi sınıfsal bir tercih midir?
- Depremde iş makinasına-madencilere, yardım kampanyalarına, yangında çarşafa-piliç tırına ihtiyaç duyulması devlet aygıtının arama-kurtarma faaliyetleri için örgütlenmediğini mi gösterir?
- Denetimi kimin yapacağının dahi belli olmaması, bu aygıtın sermayeyi değil sadece yoksulları denetlemek üzere örgütlendiğini mi gösterir?
- Yangından sonra yakın mesafedeki bir pistte kayak yapanlara neden kızarız?
- Yakındaki otellerin rezervasyon almaya devam etmelerine, kurtarma görevlilerine oda vermemelerine de kızar mıyız?
- Buradaki sorun mesafe midir?
- Madende değilsek göçük altında kalmaz mıyız?
- Evimiz yeniyse olduğu yerde çökmez mi ya da depremden kurtulur muyuz?
- Bu kayak yapanlara, yeteri kadar üzülmemiş, sosyal medyada siyah kurdele paylaşmamış oldukları için mi kızarız?
- Dere kenarında ya da alt geçitte değilsek selde boğulmaz mıyız?
- Yağmurda elektrik hattına basmazsak yaşar mıyız?
- Sahi bu kayak yapanlara hiçbir şey olmamış gibi günlük hayatlarına devam ettikleri için mi kızarız?
- Çalıştığımız fabrika patlayıcı üretmiyorsa tehlike yok mudur?
- Yangın tüpümüz varsa güvende miyizdir?
- Kayak yapanlara diyorum, hesap sormadıkları, felaketlerle sürekli insanları öldüren bu düzene karşı mücadele etmedikleri için mi kızarız?
Sorulara yenileri eklenebilir, çeşitlendirilebilir. Hepimizin bildiği cevapları birlikte vermek ama en çok da bu soruları sordurmayacak bir dünya için mücadele etmek dileğiyle…”