Selahattin Demirtaş’la görüşen “İmralı Heyeti” bileşenlerinden Sırı Süreyya Önder görüşme sonrası yaptığı açıklamada şu ifadeler de yer aldı:
“Barışın kaybedeni olmaz. Bunu hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bu kazananı olan bir süreç değildir. Herkes kazanır. Kaybedeni de hiç yoktur. Onun için barış bu anlamda kıymetli bir şeydir.”
Konuşmada sürecin “çözüm süreci” değil, “barış süreci” olduğu ifade edilerek, “Barışın kaybedeni olmaz” vurgusu öne çıkartıldı. Ama “kucaklaşılsa barış olur” denilen AKP-MHP iktidarının samimi olarak kucaklaşmak istediğine dair (göstermelik de olsa) en ufak bir yaklaşımı var mı? Heyette “terörist” iddiasıyla yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün olması, AKP-MHP iktidarının sahtekarlığını ortaya koymaya yetmez mi?
İHA’larla katledilen gazeteciler Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in cenazelerinin Türkiye’ye getirilmesine izin verilmediği için Rojava’da defnedildiği gün; Akdeniz Belediye Eş başkanlarının gözaltında olduğu gün; Rojava’da Türk sermaye devleti ile SMO çetesinin Kürt halkına saldırılarını sürdürdüğü gün “Barışın kaybedeni olmaz” deniyor.
Edirne’de bu ifadeler kullanılırken, Mersin Akdeniz’de DEM Parti Eş başkanları iktidarın samimiyetsizliğine tepki gösteren konuşmalar yaptı. Birbiriyle çelişkili gibi görülse de bu konuşmalar DEM Parti içinde farklı yaklaşımlar olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü Akdeniz’de yapılan konuşmalarda iktidardan samimi adımlar atması istenerek, Edirne’de söylenenler farklı bir üslupla tekrarlanıyor.
***
“Barışın kaybedeni olmaz” mı? “Oslo Barış Anlaşması” Filistin halkına kazandırdı mı, kaybettirdi mi? Anlaşmada “iki devletli çözüm” ifadesi yer alsa da Batı Şeria’da Siyonist İsrailli yerleşimcilerin toprak işgallerinin anlaşma sonrası kat kat arttığı gerçeği orta yerde duruyor.
Bu işgale tepki gösteren Filistinliler sadece İsrail polisi tarafından değil, Filistin Polisi tarafından da saldırıya uğradı. Halen de uğruyor. Hal böyleyken, bugün “Oslo Barış Anlaşması” sonucunda kaybeden olmadı denebilir mi?
***
AKP-MHP iktidarının bu adımı kendi çıkarlarını düşünerek attığı net olarak görülüyor. Kuşkusuz sermaye düzeninin iç ve dış politikalarına ters düşmeyen bir adım. Öte yandan, AKP ve MHP keskin “U dönüşleriyle” malul partiler. Bugün düşman diye belirtilenlerle ertesi günü sımsıkı kucaklaştıklarına çok kez tanık olundu. Ya da tersi durumlar sıklıkla gerçekleşti. Düzen partilerinin tümü U dönüşleriyle malul, ama bu konuda da hiçbiri AKP’nin eline su dökemez. Öyle ki adım atma konusunda koçbaşı olarak Bahçeli ve MHP kullanılıyor. 1 Ekim’e dek DEM Partililere neredeyse küfreden Bahçeli 1 Ekim’den sonra DEM Partiyle arayı iyi tutmaya çalışıyor. DEM Partililer de adım atanlardaki sahtekarlığı gördüklerini söylüyor. Ama bunu doğrudan değil, “samimiyet” davetleri yaparak dolaylı yollarla dile getiriyorlar.
Kürt halkına ve kazanımlarına yönelik saldırılar artarken, “Barışın kaybedeni olmaz” demek, oldukça belirsiz bir ifadedir. “Ya teslim olun ya sizi ezeriz” diyenlerle kucaklaşarak sağlanacak “barışın” kaybedeni ise Kürt halkı olacaktır.
H. Ortakçı