Sendikalı oldukları için işten çıkarılan, tüm baskı ve saldırılara rağmen yağmur-çamur, sıcak-soğuk demeden 173 gün boyunca direnen 146 Polonez işçisinin direnişi belli maddi kazanımlarla sona erdi. 2025 yılının ilk günlerinde biten direniş sonucunda işçilerin kıdem ve ihbar tazminatları verildi. Altı aylık geriye dönük ücretleri ödendi. Baştan itibaren işten atmaların nedenini saptırmaya çalışan Polonez kapitalisti tam bir arsızlıkla sendikal tazminat ödemeyi kabul etti. İçerde çalışan işçilerin sendikal örgütlülükten dolayı baskı görmeyeceği “güvencesini” de verdi!
Bunlar sınıf hareketinin bugünkü geri düzeyinde önemsenmesi gereken kazanımlar. Fakat esas kazanım mücadele sürecinin ortaya çıkardığı birikimler oldu. İşçiler büyük bir coşku ve moralle direnişe son verirken, bu direnişin kendilerine ne kazandırdığının gayet farkında görünüyorlardı. Bu kararlı mücadele atılan işçilerin işe iadesi gibi bir dizi talebi elde edemedi. Fakat uzun yıllardır fiili ya da yasal bin bir türlü baskı, engel ve saldırıyla yolu kesilmek istenen sınıf hareketinin önünü açmak adına önemli deneyimlerden biri olarak mücadele içindeki yerini aldı. Daha fazlasını yapabilmek, kararlılıkla direnen Polonez işçilerinden çok, sınıf mücadelesinin bugünkü düzeyiyle sıkı sıkıya ilişkiliydi.
Direnişe çıkarken birçok sorunla boğuşmak zorunda kalan Polonez işçileri, bu sorunları aşmak için hem kendi aralarında hem de toplumun diğer ezilen kesimleriyle dayanışmanın ekmek ve su kadar değerli ve önemli olduğunu öğrendiler. Direnişte olan işçilerin deyimiyle “direnişin başında yakın çevreleri tarafından terörist muamelesi görmelerine, TV’ye çıktıkları için akrabaları tarafından ayıplanmalarına” rağmen, kararlı direnişleriyle meşruluklarını herkese kabul ettirdiler.
Direnişin her dönüm noktasında yeni bir mücadele programıyla ortaya çıktılar. Fabrika önü ile sınırlı kalmayan, İstanbul’dan Gebze’ye kentin birçok ilçesinde düzenlenen yürüyüşleri, nöbetleri, dayanışma eylemleri ile direnişin sesini birçok yerde duyurdular. Sınıfın sınırlı bir bölüğünün ısrarlı ve kararlı mücadelesiyle dahi neler yapabileceğini gösterdiler.
Direniş sürecinde edindikleri deneyim sayesinde dostlarını da gördüler, dost gibi görünen düşmanlarını da…
Fabrika önündeki direniş alanının polis barikatlarıyla adeta kuşatılması karşısında dişe diş bir mücadele sergilediler. İşçi sınıfı dört bir taraftan kuşatılsa da, sabır taşı çatladığında, önüne çıkan her barikatı aşma iradesine sahip olduğunu gösterdiler.
Polonez işçileri, direnişleriyle sadece sermayenin kolluk güçlerinin sınıf düşmanı yüzünü göstermediler. Burjuva hukukunun temsilcisi olan yargının ve din istismarcısı müftülüğün maskelerini de indirdiler. Emekçileri iliklerine kadar sömüren bu düzenin tüm kurum ve temsilcilerinin sadece ve sadece sermayenin çıkarlarını koruyup kollamak için hazır ve nazır olduklarını bir kez daha ortaya serdiler.
Polonez direnişinin kuşkusuz öne çıkan özelliklerinden biri işçi kadınların direnişteki yeriydi. Her alanda ezilen kadınlar güçlerini fark ettiklerinde, tereddütsüz bir şekilde sınıf hareketinin en ön saflarında yer alıyorlar.
Polonez direnişi, kadını erkeğiyle omuz omuza vermiş işçi sınıfının işgal, grev ve direnişlerde enerji biriktirerek ilerlemesi için dişe diş bir mücadelenin dünden daha zorunlu bir hale geldiğini gösterdi.
Daha çok, daha güçlü kazanımların yolunun, parçalı bir şekilde seyreden sınıf eylemliliklerinin birleşik bir hatta bürünebilmesinden geçtiğini de…
Emeğin Kurtuluşu’nun 47. sayısından alınmıştır…