90’lı yıllardaki faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetmeler, yargısız infazlar ve köy yakmalara dair davalar, 2012 ve 2013 yıllarında hazırlanan iddianamelerle açılmıştı, siyasi konjonktür değişti, tümü aynı şekilde sonuçlandı. Ancak bu son JİTEM davasında belki de diğerlerinde olmadığı kadar delil ve ifade vardı.
“JİTEM’e giren çıkamaz. Gözaltı yok, infaz var.”
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen JİTEM ana davasında ifade veren, kendini “istihbaratçı” olarak tanıtan H.O., duruşmadaki beyanında, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı’nı (JİTEM) böyle tanımlamıştı.
Mahkeme dünkü kararıyla, davanın zamanaşımından düşmesine hükmetti. Dava, gazeteci Musa Anter ve Ayten Öztürk cinayetleriyle ilgili dosyalarla birleştirilmiş, diğer iki dosya da geçen yıllarda aynı akıbete uğramıştı. Devam eden dava da “dostlar alışverişte görsün” minvalindeydi, zira ortada sanık falan yoktu. JİTEM ana davası dediğimiz, Diyarbakır ve Batman'da 1992- 94 yılları arasında işlenen sekiz cinayete ilişkin, aralarında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da bulunduğu 16 kişiye açılan davaydı.
Yeşil muamması
Yargı sürecinde, Yeşil’in yaşayıp yaşamadığına dair net bir kanıt mahkemeye sunulmadı. Musa Anter davasının 17 Eylül 2015 tarihli duruşmasında katılanlar vekilleri, kendilerine Mahmut Yıldırım’ın ölümüyle ilgili bir belge sunulduğu bilgisini verdi. Belgeye göre, Belçika’da vefat eden Mahmut Özel adlı kişi, aslında Mahmut Yıldırım’dı. Ancak Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesinin incelemesine göre, Mahmut Yıldırım’a ait olduğu iddia edilen DNA örnekleri, akrabalarından alınan örneklerle eşleşmedi.
Bu son kararla da yargıdaki JİTEM dosyası kapanmış oldu.
Aygan nasıl kayboldu?
Davanın 15 Eylül 2022’deki duruşmasını Ankara’da izlemiştim, mağdur avukatları, bir dönem gazetelere uzun uzun JİTEM’i anlatan, hatta işaret ettiği bölgelerde JİTEM’in öldürdüğü kişilerin kemikleri bulunan yurtdışındaki itirafçı Abdülkadir Aygan’a ulaşılamamasını eleştirmişti: “Abdülkadir Aygan'ın ifadesi nasıl hala alınamaz? İki ülkenin isterlerse birkaç günde halledeceği işlemler yıllardır sürüncemede kalıyor. Cezasızlık politikası, zamanaşımı ya da faillerin ölümlerinin beklenmesiyle karşımıza çıkıyor. Bu dosyada da zamanaşımı karşımıza çıkarılacak.”
Mahkeme, bu duruşmadaki ara kararında, insanlığa karşı suç kapsamında zamanaşımının reddine karar verilmesine dair taleplerin nihai kararda hükme bağlanacağını ifade etmişti. Sonuç tam da Avukat Öztürk Türkdoğan’ın yukarıdaki beyanında öngördüğü gibi oldu.
Siyasi konjonktür değişti, Abdülkadir Aygan yeniden “kayıp şahıs” oldu.
Delil ve ifade
Bu son JİTEM davasında ‘belki de diğerlerinde olmadığı kadar delil ve ifade vardı’, dedim. Örneğin ta 2012’de yaptığım bir haberde, Diyarbakır'da 1993-1999 arasında Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi'nin (JİTEM) kullandığı bina ile Diyarbakır Kapalı Cezaevi ve Adliye Sarayı'nın bulunduğu Saraykapı'daki kazılarda 10 kafatası bulunduğunu yazmıştım. O dönem İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Sekreteri olan Raci Bilici, kemiklerin 90'larda işlenen cinayetlerin ardından buraya atıldığını düşündüklerini söylemişti: “Eski PKK itirafçısı ve JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan da bu binanın JİTEM'in merkezi olduğunu söylemiş ve insanların burada infaz edildiğini açıklamıştı.”
Bunun yanında, çoğu resmi görevli, rütbeli askerin ifadesiyle de hem JİTEM’in varlığı hem de icraatları mahkeme dosyasına girmişti: JİTEM’in infaz timinde yer aldığı ileri sürülen itirafçılardan Adil T., 1 Eylül 1999'da savcıya verdiği ifadesinde JİTEM'in varlığından açıkça söz etmiş ve öldürülen Yüzbaşı Cem Ersever'e bağlı çalıştığını itiraf etmişti. (Bu ifadeyi Haziran 2011'deki duruşmada dile getiren Avukat Tahir Elçi de yıllar sonra öldürüldü ve bu cinayet de faili meçhul kaldı…)
Emekli Albay Arif Doğan ise “JİTEM’i Ben Kurdum” diye kitap bile yazdı.
Ama sonuç değişmedi: Zamanaşımı…
Bugünden sonra tabii ki bir temyiz süreci yürüyecek ancak anlaşılan o ki bu kirli oluşum, tüm bilinenlere rağmen tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı.
BirGün / 28.01.25