Modern zamanlarda, emperyalist toprak ilhakları hep “kılıfına uydurulur”, meşruiyet arayan gerekçelere dayandırılırdı. Sömürgecilik “uygarlaştırıcıydı”, BOP demokratikleştirecek, terörün kültürel ekonomik köklerini kazıyacaktı. Hitler bile Polonya’ya girerken tarihsel gerekçeler ileri sürüyordu. Şimdi, Amerika First (uber alles) diyerek iktidara gelen ABD faşizmi açıkça söylüyor: Panama, Kanada ve Grönland topraklarını ve kaynaklarını istiyoruz; Gazze’yi ilhak edeceğiz halkı da başka yerde yaşasın. Artık “Güçlü olan haklıdır” (‘La raison du plus fort est toujours la meilleure’, La Fontain)! “Emperyalist Yeniden Paylaşım” çağına hoş geldiniz.
Geleceğin resmi olarak Afrika
Son 10 yıldır Afrika’da yaşananlar dünyanın nereye doğru gittiğine ilişkin önemli ipuçları sunuyor.
Afrika’da 1940’lardan bu yana görülmemiş, son on beş yılda iki kat artmış bir şiddet dalgası yaşanıyor (Wall Street Journal, 31/12 2024). Kuzey Nijerya, Somali, Doğu Kongo, Etiyopya ve Sudan’daki çatışmalara ek olarak Sahel bölgesi, El Kaide ve IŞİD gibi cihatçı grupların savaş alanına dönüştü.
Afrika’daki krizlerin temelinde, geçmişin sömürgecilik mirası olduğu kadar günümüzde, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçler arasında kaynaklar ve ticaret yolları üzerine derinleşmekte olan rekabet yatıyor. Çünkü jeopolitik açıdan Afrika, 1.4 milyar nüfusa, sermaye ve mal ihraç edilebilecek, kaynak çıkarılabilecek bir mekândır. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) aracılığıyla Afrika’da altyapı ve ekonomik yatırımlar yaparak etki alanını genişletirken Rusya ise paralı askerler ve dezenformasyon kampanyalarıyla kendine yer açıyor. ABD Batı Afrika’daki askeri varlığını Cezayir ile geçen hafta imzalanan savunma işbirliği anlaşmasıyla derinleştiriyor. ABD uçakları Trump’ın talimatıyla Somali’de IŞİD’i bombalıyor.
Libya’nın, 2011’de NATO’nun müdahalesiyle çökmesinden sonra Sahel bölgesinde cihatçı grupların istikrarsızlaştırıcı eylemleri, dış müdahalelere için gerekçe yarattı. Rusya’nın Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne paralı asker göndermesi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Sudan’daki taraflara silah sağlaması, yerel çatışmaların ateşine benzin döktü.
Büyük güçler arası rekabet aslında, “nüfuz alanları” üzerinde bir hegemonya mücadelesidir. Çin’in ekonomik yatırımları, Rusya’nın güvenlik alanındaki müdahaleleri, Batı’nın diplomatik askeri hamleleri, Afrika ülkelerini büyük güçlerin politik oyunlarının piyonlarına dönüştürüyor. Bir, “yeni-sömürgecilik” süreci daha da belirginleşiyor.
Bir kaynak sorunu
Yeni teknolojilerin, yenilenebilir enerji sektörünün yükselişi Afrika’nın önemini daha da artırdı. Batı, Çin ve Rusya gibi güçler, Afrika’nın lityum, kobalt, bakır ve nadir toprak elementleri gibi elektrikli araç bataryaları, güneş panelleri ve yarı iletkenler için kritik kaynakları üzerindeki kontrolü ele geçirmek için kıyasıya rekabet ediyorlar. Bu rekabet Afrika’da ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı daha da derinleştiriyor. Batılı şirketler, hükümetler bir taraftan Çin ve Rusya gibi aktörler diğer taraftan doğal kaynaklara erişimlerini sürdürmek için Afrika’daki zayıf yönetimleri destekliyor, baskıcı rejimlerle işbirliği yapıyor, kendi kaynakları üzerinde kontrolü sağlamak isteyen hükümetleri baskı altına alıyorlar.
Küresel ısınmanın etkileri, iklim krizi, Afrika’daki istikrarsızlığı daha da derinleştiriyor, tarımı ve su kaynaklarını olumsuz etkileyerek milyonlarca insanı göç etmeye zorluyor. İklim değişikliği, hali hazırda kırılgan olan yönetimleri daha da zayıflatırken, silahlı cihatçı gruplar, yerel milisler güçleniyor. Kuraklık nedeniyle göç etmek zorunda kalan topluluklar, yeni kaynak savaşlarının fitilini ateşleyerek çatışmaları körüklüyor. Afrika, iklim krizine en az katkıda bulunan kıtalardan biri olmasına rağmen en ağır bedeli ödüyor. Emperyalist rekabetin aktörleri, kıtanın doğal kaynaklarını daha az maliyetle ele geçirmek için çevresel krizleri de kullanıyorlar.
Bu yazıyı, Afrika yerine Büyük Ortadoğu, Asya, Latin Amerika ülkelerinden birini koyarak da okuyabiliriz. Artık, güçlü devletlerin, zayıf devletlerin topraklarına göz diktiği, “emperyalist yeniden paylaşım”, savaşlarının, faşizmin giderek kanıksandığı, güçlü olanın hep haklı olduğu bir dünyada yaşıyoruz!
Cumhuriyet / 06.02.25