Egemenlerin barışı (!)

Kürt sorununun gerçek çözümü, emperyalizmin yön verdiği çözüm diplomasisinden değil, fakat Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin birleşik mücadelesinden geçmektedir.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 20 Ocak 2025
  • 15:45

İşçiler ve emekçiler azgın bir sömürü ile karşı karşıyalar. Demokratik hak ve özgürlükler gasp ediliyor. Seçilmiş belediye başkanları görevinden alınıp yerine kayyımlar atanıyor. İktidar Suriye’de emperyalizmin hizmetinde olan eli kanlı cihatçı bir rejimin hamiliğini yapıyor.  Ama aynı iktidarın iki ortağından biri, ülke tarihinin en kanlı eylemleriyle bağı açık olan faşist siyasal geleneğin şimdiki lideri, “barışla herkes kazanır” diyor. Kürt sorunu gibi çok yönlü tarihsel, toplumsal, siyasal ve kültürel yönleri olan bir sorunun çözüm aktörü olarak ortaya çıkıyor. Sansasyonel ve vurucu çıkışlarla, barış havarisi pozları takınıyor. Birlikten, kardeşlikten, Türk ve Kürtlerin ortak tarihsel geçmişinden bahsediyor. Sanki bu kardeşliğin önündeki en büyük engellerden biri kendisinin mensup olduğu siyasal gelenek ve çizgi değilmiş gibi…

İktidarın diğer ortağı Tayyip Erdoğan ise, herkesin gözleri önünde devam eden görüşme trafiğine rağmen, “bunlar Kürt sorunuyla ilgili değil” demeye devam ediyor. Üstelik partisinin Diyarbakır kongresinde ve toplumun bir kesimi kendisinden 2015 tarzı bir çıkış beklerken…

O zaman soru ve sorun şudur.  Bahçeli’nin 1 Ekim’de mecliste DEM Partililerle tokalaşarak ilk adımını attığı bu süreç, Kürt sorunuyla ilgili değilse eğer, neyle ilgilidir? İki ortağın birbirinden farklı vurgularla ama bir koordinasyon halinde yönettiği bu oyundan kim ne beklemektedir?

Aralarında iç politika ve bölgesel gelişmeler üzerinden ne tür çıkar çatışmaları ve bunlara dayalı farklı düşünceler vardır bilinmez. Ama Bahçeli’nin de Erdoğan’ın da açıklamalarına bakıldığında, ortak oldukları temel görüş açısı en açık biçimde görülebilir.

Suriye’deki gelişmeler başta olmak üzere Ortadoğu’daki pastadan daha büyük bir pay kapma sevdasına düşmüş olan sermaye devleti, bölge Kürtlerini en azından kontrol altında tutabileceği bir zemin yaratma gayretindedir. Böylece kendi gücünü ve buna dayalı etki alanını genişletebileceğini var saymakta, öte yandan ise bölgedeki ABD-İsrail politikalarıyla daha sorunsuz biçimde birleşebilmeyi hesap etmektedir. 

Bunun iç politikaya yansıması ise, iç cepheyi sağlam tutmak adına, geniş işçi ve emekçi kitleleri yeniden “büyük bir başarı” yalanı etrafında toparlayabilmek, bu sırada da Kürt ulusal hareketini kendine yedeklemek ya da en azından etkisizleştirmektir. Bu, anayasayı değiştirerek Erdoğan’ı yeniden aday yapıp rejimi pekiştirmenin en kolay yolu olarak görülmektedir. 

İşçi sınıfı ve emekçiler ile siyasal hakları görmezden gelinip bugüne kadar baskı ve zorbalıkla sindirilmeye çalışılan Kürt halkı için, bu türden gerici hesaplara dayalı bir sürecin ortaya çıkaracağı herhangi bir demokratik kazanım yoktur, olamaz da.

Elbette sorunun, hangi saikleri olursa olsun, yeniden güçlü bir şekilde tartışmaya açılmış olmasının yine de bir anlamı vardır. Ancak sorunun esas kaynağı olan sermaye düzeninden ve onun devletinden çözüm beklemek, hastanın Azrail’den şifa beklemesinden farksızdır.

İşçi sınıfı ve emekçilerin yapması gereken, sorunun eşit haklar temelinde çözümünü istemek ve halklar arasında oluşmuş her türlü önyargıyı kırmak için mücadele etmektir.

Kürt sorununun gerçek çözümü, emperyalizmin yön verdiği çözüm diplomasisinden değil, fakat Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin birleşik mücadelesinden geçmektedir.

Emeğin Kurtuluşu’nun 47. sayısından alınmıştır…