Beytüllahim’in eski şehir merkezindeki Protestan Noel Kilisesi’nde dehşet ve korku hâkim. Gazze Şeridi’nde süregelen soykırım tam 400 gündür devam ediyor. Bu süreçte en az 17 bin çocuk hayatını kaybetti, öldürme, yıkım ve sürgün katlanarak devam ediyor. Dünya ise olan bitene seyirci kalıyor. Kuzey’in zengin ülkeleri, İsrail’e silah gönderip soykırımı desteklerken silah şirketleri inanılmaz kârlar elde ediyor.
Dünyanın resmi kiliselerinden gelen tepkilerse neredeyse tamamen boş ve anlamsız. Barışı savunduklarını iddia eden bu kiliseler, aynı zamanda “İsrail’in kendini savunma hakkını” önceliyor ve her şeyden önce İsrail’e olan borçlarını hissettiklerini dile getiriyor. Buna karşılık, Evanjelik-Lutheran Noel Kilisesi Papazı Munther İsaac, Beytüllahim’den gelen devrimci mesajı hatırlatıyor: İsa, yoksulluk ve sürgünle doğdu. Bir imparator, yalnızca İsa’yı bulmak için masum çocukları katledip ailesini Mısır’a kaçmaya zorladı. Bugün Gazze’de de olduğu gibi, çocuklar “ikincil zarar” olarak görülüyor. Birini yakalamak adına pek çok çocuğun hayatına son veriliyor. Meryem ve Yusuf, yeni doğan bebekleriyle birlikte kaçmak zorunda kaldılar.
Papaz Munther, Gazze’de 2023’ten bu yana yaşananlarla İsa’nın doğum hikâyesi arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor. Bu benzerlik, açık bir şekilde görülebilirken dünyanın güçlüleri ve onların hizasındaki kiliseler, gözlerini ve kulaklarını gerçeklere kapatıyor. Sömürgeci geçmişiyle bugün hâlâ emperyal politikalarını sürdüren Kuzey’in zengin ülkeleri, özellikle ABD ve Avrupa – ki Almanya burada utanç verici bir rol üstleniyor – İsa’yı kendi çıkarları doğrultusunda sahipleniyor, onu yeniden şekillendiriyor.
Artık Beytüllahim’in orijinal mesajını duymak istemeyen bu güçler için burası yalnızca Batı Şeria’da hızlıca geçilecek bir hac durağına dönüştü. Beytüllahim’e gelen Hristiyan turistler, yerel halkı görmezden geliyor; onlar için Filistinliler adeta yok hükmünde. Burada sadece “düşman Müslümanları” görebiliyorlar. Beytüllahim’deki Hristiyanları ise kendi dünya görüşlerine uymadığı için unuttular.
İnsansızlaştırma ve zengin Kuzey’in sessiz ortaklığı
Bir halkın insanlıktan çıkarılması ve işgalci güç tarafından avlanması, Kuzey’in sömürgeci geçmişi ve bugünkü politikaları tarafından destekleniyor. Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te etnik temizlik artarken, Gazze Şeridi’nde devam eden soykırım, zengin Kuzey’in umurunda bile değil. Onların müttefiki İsrail, öldürmek ve yok etmek konusunda “sınırsız özgürlüğe” sahip. ABD’nin dünya çapındaki savaşları, Almanya’nın önce Namibya’da, ardından Avrupa’da milyonları katleden “titizliği”, Kuzey’in bu ikiyüzlü tavrını pekiştiriyor.
Papaz Munther, bu ikiyüzlülüğe dikkat çekerek Filistinlilerin yalnızca Ekim 2023’ten bu yana değil, uzun yıllardır ezildiğini, katledildiğini ve topraklarından sürüldüğünü hatırlatıyor. 2006’dan bu yana Gazze, insanlık dışı bir abluka altında. 2006, 2008/09, 2012, 2014, 2021 ve 2023’te yapılan saldırılar, son 400 gündeki soykırımla birleşerek halkın yaşamını dayanılmaz hale getirdi.
Filistin toprakları, 1948’de Siyonist İsrail’in kurulmasıyla başlayan Nakba (Büyük Felaket) sürecinden bu yana işgal altında. Siyonist ideolojinin temel sorunu, Filistin’in “halkı olmayan bir toprak” olduğu iddiası. Bu yaklaşım, Theodor Herzl’den itibaren Filistinlileri görmezden geldi ve bugün hâlâ Hristiyan Siyonistler tarafından destekleniyor.
Umudu koruyan bir mesaj
Papaz Munther, vaazının sonunda “umut” ilkesine dikkat çekiyor. Gururla, “Biz Filistinliler pes etmeyeceğiz. 1948’den bu yana hep barış umduk ve ummaya devam edeceğiz” diyor. Beytüllahim’den verilen bu mesaj, derin bir barış mesajıdır: Ezilenlere özgürlük, yoksullara adalet ve tüm sürgünlere geri dönüş çağrısı.
Gazze’de yerinden edilenlerin, bir an önce yıkılan evlerinin yeniden inşa edilmesiyle eski yaşamlarına dönebilmeleri için bombalamalar ve yıkımlar derhal durdurulmalı. Bu, soykırımın sona ermesiyle mümkündür.
Çeviri: Kızıl Bayrak
Junge Welt- Helga Baumgarten, Kudüs / 24.12.2024